Aşırı Korumacı "Cam Fanusun" Riskleri
Bu sıralar “helikopter anneler” diye yeni ve ilginç bir sosyal bir ifade ortaya çıktı. Okuyucularımızın bazıları bu ifadeyle kendilerini özdeşleştirecektir ya da muhtemelen bu tarz davranış sergileyen birini tanıyorlardır. “Helikopter anneler” (bazen de babalar), çocukları ister 6 ister 15 yaşında olsun, onların günlük faaliyetlerinin her yanıyla sürekli olarak ilgilenen annelerdir.
Çocukları eve geldiğinde, bu anne babalar o gün çocuklarının yaptığı okul çalışmaları, sınavları ve ödevlerinin her birini gözden geçirirler. Açıkçası, çocuklarımızın hayatlarındaki bu tür sorumluluklarla ilgilenmek çok önemlidir. Fakat bu çocuğun her bir hareketi ya da akademik görevleriyle ilgili tam bir saplantı içinde olmak anlamına gelmez. Bu “helikopterlik” tutumu, istemesek de çocuklarımızın kendi bağımsızlıklarının gelişimini engelleyip onları tamamen bağımlı hale getirebilir.
“Ama ben başında durmazsam çocuğum hiçbir şey yapmıyor.” Tanıdık geldi mi? Doğrusu şu ki, çocuklara kendileri yapmayı denemeleri için bile bir şans vermiyoruz. Bu “helikopter anne babalar” sürekli çocuklarının etrafında dolanarak denetler, gözler, çocukların yaptıkları her şeyle ilgilenir.
Böyle davranarak biz anne babalar, sonunda çocuklarının olgunlaşmasına, kendine yeten yetişkinler olmasına izin vermeyen ebeveynler durumuna düşeriz. Onların kişisel alanında onlarla birlikte yaşayarak ve sonunda etraflarında bir cam fanus oluşturarak onları bir çok fırsattan mahrum bırakırız.
Günümüz Çocuklarının Yaşadığı Aşırı Korumacılık
Uzmanlara göre, günümüz çocukları önceki nesillere göre çok daha az özgürlüğe sahip…
Bunun örneğini çok iyi yürüyebildiği halde çocuklarını kucaklarında taşıyan anne babalarda görebiliriz. Bu anne babalar, çocuklarının yürümelerine izin vermek yerine onları taşımayı tercih ederler, çünkü “böylesi daha rahattır.” Fakat ilkokula başladıklarında bu çocuklara ne olacak? Okul öncesi eğitim uzmanları, eskiye göre biraz daha fazla “sakar”, yani ince motor becerilerinin gelişimi tamamlanmamış çocuklar gördüklerini ifade ediyorlar.
6-8 yaş arası çocukların istekleri yerine getirilmediği için öfke nöbetlerine girdikleri görülmüştür. Bu çocuklar hayal kırıklığı ve herhangi bir olumsuzlukla başa çıkamazlar.
Peki bu niçin oluyor? Bütün bu aşırı korumacılığın ardında ne var? Esasen anne babaların taşıdığı, çocuklarının başına kötü bir şey geleceği korkusu… Bu sebeple bu ana babalar, neredeyse saplantılı bir biçimde çocuklarının hayatının her yönünü “kontrol altında” tutma ihtiyacı hissederler. Çocuklarının hiçbir kaza ya da hata içermeyen mükemmel hayatlar yaşamaları için her şeyi yaparlar.
Bunları söyledikten sonra, ulaşılmaz “mükemmel anne baba” olma arzusunun zaman zaman aleyhimize işlediğini görürüz. Çocuklarımızda kompleks olduğu kadar travmatik bir nefret dolu ilişki algısı meydana getirebiliriz. Mükemmel eğitim ya da terbiye diye bir şey yoktur. Anne babalar olarak bütün yapmamız gereken, basitçe çocuklarımız ihtiyaç duyduğunda yanlarında olmak, rehberlik etmek, destek olmak, kendi duygusal olgunluklarını geliştirmelerini teşvik edecek şekilde sevgi ve ilgimizi her gün onlara sunmaktır.
Aşırı Korumacı Cam Fanus Kırılınca
Er ya da geç bu gerçekleşir. Çocuk 12’sinde de olabilir 20’sinde de… Fakat sonunda dünyaya adım atınca, koruyucu cam fanusun kırılacağı an gelecektir. Fakat bu deneyimi bir hayret ve bir keşif hissi ile karşılamak yerine, bu çocuklarda korkunç bir “dış dünya” korkusu olur, çünkü onları çevreleyen inşa edilmiş dünyada her şey daima korumalı olmuştur.
Bu, güvensizlik ve kaygı duygularına yol açar, çünkü çocuk herkesin onu seyrettiği hissine kapılır. Bu çocukların zorbalıkla karşılaşmaları oldukça muhtemeldir ya da bu tür tehditlere karşı koymak yerine korumasız oldukları sonucuna varırlar.
Uzmanlar, aşırı korunan çocukların alerji geliştirmeye daha yatkın olduklarını ortaya koymuştur. Bunun sebebi çocuğun duyguları ya da stres seviyesi olabilir, zira çocuğun bağışıklık sistemi zayıflamıştır, bu da onun hastalıklardan sık sık etkilenmesine yol açar.
Böylece bu hastalıklar anne babanın sürekli “aşırı korumacılığını” haklı çıkaran daha da büyük bir gerekçe haline gelir, bu da hiç bitmeyen bir kısır döngüye dönüşür. Elbette bu durum, bu çocukların sonsuza dek olgunlaşmamaya ve dolayısıyla mutsuzluğa mahkum oldukları anlamına gelmez.
Eğer çocuk güçlü bir öz saygıya sahipse ve nasıl karşılık vereceğini bilirse, zaman içinde zincirlerini kıracak, gelişmeye ve hayatı kendisi keşfetmeye devam edecektir.
Günümüzde bilginin çok kolay ulaşılabilir olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Hayat, bu konforlu alandan çıkmak anlamına geliyor; cam fanuslarımızı kırma cesaretini göstermeliyiz.
Profesörlerin, psikologların ve eğitimcilerin sık sık çocukları olgunluğun kapısından “itmek” gerektiğini söylediklerini duyarız. Fakat bunun gerçekleşmesini önlemek için anne babaların kapının diğer tarafında durdukları da olur.
Korkmamıza gerek yok! Çocuklar oldukça dayanıklıdırlar ve biz onları aşırı korumacı sınırlarla çevirmeden rehberlik edebilirsek, kendi kendilerine öğrenme fırsatlarıyla büyüyüp gideceklerdir.
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.