Adaptif ve Patolojik Kaygı Arasındaki Farkı Biliyor musunuz?
Farklı tür kaygıların olduğunu bilmek önemlidir. Bir yanda, bazen işlevsiz olarak adlandırılan patolojik kaygı vardır. Ve bir yandan “normal” kaygı olarak bilinen adaptif kaygı vardır. Adaptif ve patolojik kaygı arasındaki farkı bilmek önemlidir çünkü insanlar sık sık her zaman kaygının negatif olduğunu düşünür.
Adaptif ve Patolojik Kaygı Arasındaki Farkı Biliyor musunuz?
Genel anlamda, kaygıyı bir tür zarar veya talihsizliğin sonucu olan duygusal bir durum olarak tanımlayabiliriz. Başka bir deyişle, birisi kötü bir şeylerin olacağını düşünürse kaygı ortaya çıkar. Bu düşünceler bizi çok endişelendirebilir. Kendini duygusal rahatsızlık, korku, huzursuzluk ve sinirlilik gibi bir şey olarak gösterir. Çarpıntı, mide bulantısı ve baş dönmesi gibi fiziksel belirtiler de olabilir. O nedenle adaptif ve patolojik kaygı arasındaki farkı çok iyi bilmeliyiz.
Adaptif kaygıda, beklenen acı gerçek bir olasılıktır. Örneğin, işe geç kalacağımızı bildiğimizde bunun için azarlanacağımızı bekleriz. Patolojik kaygıda ise, gelecekteki olası hasarlar karşısında duygusal bir rahatsızlık vardır, ancak olası değildir. Bu nedenle, neredeyse kalıcı bir hal alır. Başka bir deyişle, sürekli olarak başımıza kötü bir şey gelmesini bekleriz.
“Acıların yoğunluğu anlamla orantılıdır. Durum, endişe nedenlerinin farkında olmalarına rağmen, etkilenen kişi için geçerlidir.”
– Karen Horney
Kaygının rolü
Adaptif kaygı, bizim içimizdeki bir parçadır. Rolü, dürüstlüğümüzü ve hayatta kalmayı garantilemek için bizi korumaktır. Gerçek bir tehdit olduğunda, hem bedensel hem de zihinsel olarak yüzleşmek için bizi hazırlamaktadır. Bu şekilde hazırlıklı olmazsak, tehlike ortaya çıktığında büyük bir çaresizlik duygusu bizi sular altında bırakır. Kaygının, bu gibi zamanlarda bazı olumlu sonuçları vardır.
Patolojik kaygı, kişi bir tehdide karşı koyamadığı zaman ortaya çıkar. Aynı zamanda gerçek olmayan durumlarda da tehditleri algılar. Bu ısrarla devam ettiği zaman, acı çekersiniz. Bu acımada korktuğunuz şeyin bile farkında değilsinizdir ve bilmiyorsunuzdur. Sadece korku hissedersiniz çünkü “bir şey” olabilir.
Bir kaygı durumu bedenlerimizde bir çok fizyolojik değişiklik meydana getirir. Tehditle yüzleşmek için büyük bir yoğunlukta çalışabilmek için birkaç organımıza (örneğin, kalbimiz, böbreklerimiz ve akciğerlerimiz) ihtiyacımız vardır. Birisi sık sık kaygı yaşarsa, vücudumuzun olumsuz etkilenmesi normaldir. Hastalık bu tür kaygıların ortak bir sonucudur.
Patolojik kaygının özellikleri
Patolojik kaygı çekenlerin ciddi bir problemi vardır. Onlara omuzlarına yavaşça vurarak ve onlara her şeyin iyi olacağını söylemek yeterli değildir. Bu durumdan kaçmak başkalarının iyi niyetinden daha fazlasını gerektirir.
Sorunun çözülmesi için gerekli olan ilk şey, patolojik kaygılanma olarak teşhis edilip edilemeyeceğinizi bilmek. Bunu bilmek için, deneyimlediğimiz gerilimin aşağıdaki özellikleri karşılayıp karşılamadığını görmeliyiz:
- Frekans ve yoğunluk. Patolojik kaygıda, sıklıkla uzayan ve onları yüksek dozda yaşayan, sık görülen kaygı atakları vardır. Adaptif kaygıda ise, ataklar nadir görülür, hızlıca geçerler ve yoğun değildirler.
- Tepkiler. Patolojik kaygılanmada, ister gerçek ister hayali olsun, bu durumu provoke eden ve uyaranlara orantısız tepkiler vardır. Örneğin, eve giren hırsızdan korkarak bütün geceyi güvenli geçirdiğinden emin olmaya çalışırlar. Bu yalnız bir gece ile kalmaz, uzun süreler devam edebilir.
- Çile. Kaygı patolojik olduğunda, onu sürekli derin bir acı olarak deneyimliyoruz. Adaptif kaygılanmada, acı geçici olup iz bırakmaz.
- İşlevsellik. Patolojik kaygı normal gündelik hayatlarımızı etkiler. Ya harekete geçmemizi önler, ya da aslında harekete geçmemizi sağlar. Bu, bizim rutinimizin değişmiş veya sınırlı olduğu, kafa karışıklığı ve korkunun hayatımızı doldurduğu bir şekilde etki eder.
Kaygı neden patolojik bir kaygıya dönüşür?
Aslında, bu sorunun cevabı birkaç kitabı doldurabilir. Ancak, bir şeyi özetlemek gerekirse, bu tür kaygıların ardında çözülmemiş bir travma bulabileceğimizi söyleyerek özetleyebiliriz. Bazen travma ve kaygı arasındaki doğrudan bir ilişki vardır, ancak diğer durumlarda bu farklıdır.
Örneğin, bir kişi bir araba kazasına karıştıysa, olayın sadece fiziksel yanı değil, zihninizde yara izi bırakması da muhtemeldir. Bu kazayı tecrübe etmiş bir kişi, ilerleyen zamanlarda arabaya binerken kaygı içerisinde olur ve daha önce yaşadığı şeylerin tekrar etmesinden korkar. Kişinin burada duyduğu kaygı, hayatındaki aktivitelerini kısıtlar. Bu durumda, travma ve kaygı arasındaki ilişki, gerçek tehdit olasılığını dikkate alırsak, orantısız da olsa, doğrudandır.
Diğer durumlarda, patolojik kaygıya yol açan travma gizlenebilir veya bilinç dışında izole edilebilir. Erken yaşta ret veya istismar nedeni olabilir.
Yukarıdaki nedenlerden ötürü, patolojik kaygı, kişinin normal olarak yardım alabilmesi için dışarıdan yardıma ihtiyaç duyduğu bir durumdur. En çok tavsiye edilen şey, bu sorunu çözmek için bir psikoterapist veya psikanalist ile bağlantı kurmaktır.
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.