Slavoj Žižek'in En Ünlü 9 Sözü
Slavoj Žižek, bugünün dünya düzeni üzerine, son derece mantıklı ve derin fikirleri ile birlikte, evrensel manada nam salmış, Sloven filozof, psikanalist ve sosyologdur. Fikirlerini açıklamak için gayet sade, sağ duyulu ve akıcı bir dil kullanan Žižek, kamuoyunun gözünde sağlam bir prestiji olan bir karakterdir.
Žižek’in yaklaşımı, diyalektik materyalizm ilkeleri ile Lakan psikanalizinin bir karışımıdır. Bunu yapmaktaki amacı, mevcut popüler kültüre bir açıklama getirmektir. Güç ideolojisinin tuzaklarını ve tezahürlerini kınar. Yeni gerçekleri daha iyi anlamaya çalışır. Bütün bunları sade bir basitlik ve mizah duygusu ile yapar.
“Ben ne safım ne de gerçekçilikten uzağım; el bebek gül bebek bir devrim olmayacağını da biliyorum. Bütün bunlara rağmen, sisteme bir takım sınırlar getirmek gibi yararlı şeyler yapabiliriz.”
– Slavoj Žižek
Žižek ile ilgili en ilginç şeylerden biri de, fikirlerini açıklamak için filmlerden ve edebiyattan örnekler göstermesidir. Özellikle, Alfred Hitchcock ve David Lynch filmlerine sık sık başvurur. Ayrıca Shakespeare, Kafka ve Lenin alıntılarını da kendisinden duymak gayet normal bir durumdur.
Žižek, bir anti-sistem filozofudur. Onun fikirleri, tüketim kültürüne karşı bir direniş ve ekonomik adaletsizliklere bir başkaldırış olarak ortaya çıkmıştır. Ayrıca siyasilerin ve dincilerin de kendilerine düşman belledikleri bir karakterdir. Bazıları onu anarşist olarak sınıflandırırken, gerçekte, her şeyinde ötesinde, günümüz toplumunu keskin bir dil ile eleştiren bir filozoftur. Aşağıda, Žižek’in en ilginç fikirlerinden bazılarını sizler için derledik.
Tatsız tuzsuz bir hayat
Görünüşe bakılırsa, bugünün yaşam koşulları, dünyadan bir tat almadan hayatımızı yaşamaya zorluyor bizleri. Žižek, bu olağanüstü durum ile ilgili şunu dile getiriyor: “Her düzeyde, giderek daha fazla olacak şekilde, besinlerden yoksun bir hayat yaşıyoruz. Alkolsüz birayı, yağsız eti, kafeinsiz kahveyi ve nihayetinde seks olmadan sanal seksi tüketip duruyoruz. ”
Bu bağlamda Žižek, sanki gerçekliğin olumlu ya da olumsuz tarafları yokmuş gibi, her şeyi “olumsuz” olarak reddeden günümüz gerçekliğini tarif ediyor. Kesinlikle her şey, hatta bu basit fikirler bile, bir kaybı ya da kazancı ima eder. Bu anlamda, tüm “kötü” şeylerden kaçınmaya çalışmak, çocukça bir paranoyadan başka bir şey değildir.
İnsanları değil, sistemleri değiştirin
Žižek, bir kişinin büyük ölçüde çevresi tarafından şekillendirildiğine inanmaktadır. Düşüncelerimizin ve eylemlerimizin, bizim mi yoksa yapısal etkinin mi bir ürünü olup olmadığını söylemek zor. Žižek, “İnsanları değiştiremezsiniz, ancak sistemi değiştirmek suretiyle insanlara belirli şeyleri dayatmaktan kurtarabilirsiniz” demektedir.
Burada vurgulamaya çalıştığı fikir, birçok davranışın ilişkiler, değerler ve inanç sistemleri tarafından kışkırtılmasıdır. Bireyler, bu bağlamda gelişim gösterir. Bu nedenle, bireysel değişiklikleri hayata geçirmek istiyorsanız, o zaman içeriği de değiştirmeniz gerekir.
Hareketsizlik başkalarının harekete geçmesine temel hazırlar
Gücün insanlar üzerindeki etkileri farklıdır. Aynı gücün, bazı insanlarda pasif veya kayıtsız bir tutum üretme ihtimali de vardır. Bu düşünce, Žižek’in şu sözlerinde de belirtmektedir: “Hiçbir şey yapmamak, tarafsız kalmak anlamına gelmez, mevcut hakimiyet ilişkilerine” evet “demek anlamına gelir.”
Bunu günlük olaylara ve daha büyük bir sosyal ölçeğe uygulayabiliriz. Etkileşim ya da aktif bir katılımın olmaması, hakim olan koşulları kabul etmenin bir yoludur. Kendi varlığını sürdürebilmek için, sözü edilen koşullar geçerli kılan yine gücün kendisidir.
Aynı durum, bizim özel hayatlarımız ile ilgili de söylenebilir. Eğer pasif kalırsak, ailemizin veya yakın arkadaşlarımızın beklentilerine göre hareket etmek zorunda kalırız. Bu totaliter bir rejimin, özel yaşamlarımıza yansımış halidir.
Bir talihsizlik hali: Aşk
Žižek romantik bir aşk vizyonunu kabul etmez. Aksine, sevgiye acınacak bir rol biçer: “Aşkı, büyük bir talihsizlik, canavar bir parazit, küçük zevkleri mahveden olağanüstü bir acil durum gibi yaşıyoruz“.
Bu ifade, ne aşkı reddetmek ne de aşık olmamak için yapılan bir çağrıdır. Daha çok bir şikayettir. Bir taraftan, aşk dolgunluk hissi verirken, öte yandan bizi içten içe yok eder. Bu olumsuz bir durum değil, sadece insan olmanın bir parçasıdır.
Her seferinde daha da başarısız ol
Žižek, girişimlerimizde başarısız olmaktan korkmamamız gerektiğini söylüyor. En kötü başarısızlığın hiç denememek olduğunu ifade eden o söz de olduğu gibi, “Başarısızlıktan sonra, devam etmek ve daha da çok başarısız olmak mümkündür. Diğer bir taraftan ise, kayıtsızlık, bizleri aptallık sarmalına daha da çok çekiyor.”
İster başarılı ister başarısız olun, denemek her zaman sizin gelişiminize olanak sağlar. Öğrenirsiniz ve büyürsünüz. Aksine, pasif ve kayıtsız bir hale bürünürseniz, sonuç bunun tam tersi olur. Bu gibi durumlarda, tamamen bir durgunluk hali ile uğraşırsınız. Pasiflik, vicdanın ölümü anlamına gelir.
Küresel düşünce sistemleri
Kendilerini evrensel olarak takdim eden büyük düşünce sistemleri tarihe yön verir. Şimdilerde ise, Žižek’in de ifade ettiği gibi, kendimizi farklı bir zaman diliminde buluyoruz: “Küresel özgürleşme arayışında olan ya da her şeye bir açıklama getiren bir politik sistem için çok da hevesli olmamalıyız; büyük çaplı çözümlerin şiddet yoluyla uygulanması özel yaşama müdahaleye ve direnişe yol açar.
Kendilerinin evrensel olduğuna inanılan düşünce sistemleri, pek çok ayrıntıyı görmezden gelmektedir. Aslında, bu sistemler sık sık şiddet ile empoze edilir. Şimdi ise, bizi sürekli olarak aynı kılan şeye değil, bizi farklı kılan şeylere bakmanın zamanıdır.
Rekabet ve karşılaştırma
Žižek’in şu harika sözü, şu andaki gerçeklik ile ilgili dile getirilen bir şikayettir: “Sağlıksız bir rekabet ve başkalarına kıyaslanmak gibi gülünç bir gerçeklik sarmalı içerisinde sıkışmış durumdayız. Başkalarından daha fazla ya da daha az mutlu olup olmadığımıza kafayı taktığımız için, kendimizi iyi hissettiren şeylere yeterince dikkat edemiyoruz.”
Kendimizi, daha önce hiç olmadığımız kadar, toplumsal açıdan kabul görme çabası içerisinde buluyoruz. Birçok kişi eylemlerini ve değerlerini, başkalarıyla karşılaştırarak tanımla yolunu tercih ediyor.
Bu durumda amaç, kişisel olarak sizi tatmin eden şeyleri bulmak değil, sizi tatmin eden şeylerin, diğerlerinden üstün olup olmadığını görmektir. Bize mutluluk veren şey, potansiyelini maksimuma çıkarmak değil, sadece diğerlerinden daha iyi olmaktır.
Felsefenin rolü
Şu an için, felsefe, büyük gerçekleri açığa vurmak için tasarlanmış bir bilgi aygıtı değildir. Žižek’e göre, felsefenin rolü, “mutlak gerçekleri” sorgulamak ve bunlara bir açıklama getirmekten daha fazlasıdır. İşte bu fikrini de şöyle ifade eder Žižek: “Felsefe çözümler bulmaz, sorular sorar. Asıl görevi, sorulan soruları düzeltmektir.”
Belirsizliğin hayatlarımızı yönettiği bir çağda, felsefe yanıt vermekten daha ziyade, sorular sorarak katkıda bulunur. Derin ve iyi niyetli sorular, bizi doğru cevaplar daha da yaklaştırıyor. Bu anlamda belki doğru soruları bulamadık. Zaten ,felsefenin üstesinden gelmesi gereken görev de tam olarak budur.
Peygamberlere hayır, liderlere evet
“Hakikatleri açıklayan” insanlar, iyilikten daha çok zarar verir toplumlara. Bir nevi yeni bir kölelik şekline yol açan, mutlakçı ya da totaliter düşüncelerin sürdürülmesine neden olurlar. Bu nedenle Žižek, “Peygamberlere değil, özgürlüğümüzü kullanmamızı öneren liderlere ihtiyacımız var” der.
Çağdaş bir liderin rolü, başkalarının körü körüne bir adamın veya bir grubun peşinden gitmesini izlemek değil, kendi yollarını özgürce tanımlamalarına yardım etmektir. Gerçek bir lider, yönettiği kişilerin özerkliğini teşvik edip, herkesin kendi lideri olmasını teşvik eder.
Žižek, zamanımızın en büyük düşünürlerinden biridir. Onun fikirleri, çok karmaşık ve bazen ne yapacağını bilmeyen bir dünyayı anlamamıza yardımcı olur. Kuşkusuz, yönümüzü şaşırdığımız bu akıl almaz çağda, kendimize yeni bir yol haritası çizmek için hepimizin onun eserlerini okuması gerekiyor.
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.