Logo image
Logo image

Ruhsal Sağlıkta Aşırı Tanı Problemi

4 dakika
Bazı istatistiklere göre ruhsal hastalıklardaki artış endişe verici boyutlara ulaşmış durumdadır. Ancak kimileri, aslında gözlemlenen artışın hastalıklardan değil tanı yöntemlerinin hassasiyetinin değişmesinden kaynaklandığını düşünmektedir. Bu durumun sonucu olarak günümüzde çok sayıda insan, klinik olarak ciddi olmayan rahatsızlıkların tedavisi için tıbbi destek almaktadır.
Ruhsal Sağlıkta Aşırı Tanı Problemi
Son Güncelleme: 16 Nisan, 2020

Ruhsal sağlık konusunda aşırı tanı adı verilen kavram, aslında bir hastalık olarak sınıflandırılmayacak rahatsızlıklara bu şekilde tanı koyma eğilimine verilen addır. Psikiyatri alanında görülen bu durum sadece hatalı tanıya yol açmakla kalmaz, aynı zamanda ihtiyaç olmadığı halde gereksiz ilaç kullanımını da beraberinde getirir.

Tanı ya da teşhis koyma, çok uzun yıllardan bu yana psikiyatrinin en problemli alanlarından biri olmuştur. Bunun en büyük nedeni, psikiyatri problemlerinde tanı koymanın aşırı derecede subjektif bir konu olmasıdır. Çünkü psikiyatr, yalnızca kendi gözlemlerine ve kimi zaman da doğru sonuçlar vermeyen çeşitli araçlardan aldığı verilere dayanarak bir kişinin belirli bir hastalığının bulunup bulunmadığına karar veren kişidir. Bu şartlar altında da, sık sık hatalar yapılmakta ve aşırı tanı olarak tanımlanan durum ortaya çıkmaktadır.

Diğer taraftan, psikiyatride en sık referans olarak alınan ve kabul edilen yardımcı araç DSM-5 Tanı Ölçütleri Başvuru El Kitabı adındaki yayındır. Bu kitap, neredeyse tamamı Amerikalı olan bir grup psikiyatr tarafından hazırlanmış ve bir hastalığın tanımına ve var olup olmadığına oylama yöntemiyle karar verilmiştir. İlk versiyonunda sadece 60 hastalık bulunurken, şu anda 500’den fazla hastalık yer almaktadır.

“Sadece ilaçları bilen ilacı bilemez.”

– José de Letamendi

Some figure

Ruhsal Sağlıkta Aşırı Tanı Var Mıdır?

Bugüne kadar elde edilen verilerin tamamı ruhsal sağlık alanında aşırı tanının olduğunu göstermektedir. Eğer DSM-5’in en son versiyonunu dikkate alırsak, uzmanlar toplumun %70’inin bir tür ruhsal hastalığa sahip olduğunu ileri sürmektedirler. Yani bu yaklaşıma göre toplumun %70’inin bir tür tedavi görmesi gerekmektedir.

DSM-5’te, uzmanların kendilerinin dahi çok ciddi biçimde sorguladığı çeşitli hastalıklara yer verilmektedir. Örnek olarak “Psikoz Risk Sendromu” adıyla bir başlık bulunmaktadır. Bu sendrom, gelecekte psikoz oluşumu olasılığının yüksek olduğunu haber veren ve antipsikotik ilaç kullanımını içeren bir rahatsızlık olarak gösterilmektedir.

Diğer pek çok örnek arasında bir diğeri ise “Disfori İşlevsiz Karakter Bozukluğu” adı verilen problemdir. Basit bir biçimde tanımlamak gerekirse bu rahatsızlık somurtkan, bencil olmak ve empati yapmamak olarak özetlenebilir. Gerçekte sadece olumsuz bir kişilik sergilemekten öteye geçmeyen bu problem için bile ilaç tedavisi önerilmektedir. DSM-5’e göre, eğer bir insan sevdiği bir kişinin ölümü sonrası bir haftadan daha uzun bir süre kendini aşırı derecede üzgün hissederse, o kişiye depresyon tanısı konabilir.

Rahatsızlıklar ve Hastalıklar

Ruhsal alanda sağlık ve hastalık arasındaki sınırları açık bir biçimde çizmek pek de kolay değildir. Öncelikle “normal” olarak tabir edilen durumun son derece subjektif bir kavram olduğunu kabul etmeli ve her bir durumda farklı ve özel bir şarta bağlı olarak değerlendirilmesi gerektiğini unutmamalıyız. Aynı zamanda insanlarda bir dereceye kadar ruhsal sıkıntılara rastlamanın doğal ve yaygın bir durum olduğunu da akılda tutmak gerekir. Çünkü yaşam bir dizi belirsizlik içinde sürüp gitmektedir.

İstediklerimizin tamamına hiçbir zaman sahip olamayız. Aynı şekilde hayatımızda ve kendimizle ilgili mükemmel bir denge oluşturmamız da mümkün değildir. Ayrıca hepimiz, ölümün varlığı ve bunun kaçınılmaz olması gibi acımasız bir gerçek karşısında bir dereceye kadar huzursuzluk duyarız. Hiç kimse elinde olmayan ve değiştiremeyeceği durumların yarattığı üzüntü ve hayal kırıklığından kaçamaz. Bu yüzden de her birimiz içimizde bir miktar bencillik ya da kötülük barındırırız.

Kimi insanların hayatlarında üzüntü dolu dönemler yaşamasının doğal olması kadar bazılarının da anksiyete derecesine varacak kadar önemli sorunlarla karşı karşıya kalması da olağandır. Yani kimin ne tür bir ruhsal problemle yüzleşmek zorunda kalacağı tamamen duruma bağlı olarak değişmektedir. Bazı psikanalizcilere göre insanların, belirli tetikleyiciler olması durumunda yaşamları boyunca üç defaya kadar psikoz geçirmeleri son derece normaldir. Yani aslında oldukça normal olan birbirinden farklı pek çok rahatsızlık birer hastalık olarak nitelendirilmekte ve buna göre işlem yapılmaktadır. Bu nedenle de aşırı tanı adı verilen sorun ortaya çıkmaktadır.

Some figure

Rahatsızlık ve Hastalıkları Tanımlayın

Bir süre öncesine kadar sevdiği bir kişiyi kaybetmenin yarattığı üzüntü gibi özel durumlar, bu kederden etkilenen yakın çevre tarafından anlayışla karşılanan ve kabul edilen durumlar arasında bulunmaktaydı. Aile ve yakın arkadaşlar bu olumsuz durumun getirdiği acının bir kısmını paylaşır, belirli bir süre yas tutmanın doğal bir reaksiyon olduğunu anlar, bu durumu anlayışla karşılayarak kabul ederdi. Günümüzde bu destek mekanizmaları gittikçe daha zayıf bir kimliğe bürünmeye başladı.

Artık duygusal acıları ifade etmek çok daha zor bir hal almış durumdadır. Genellikle sadece o acıyı çeken kişiler kendi acılarını yaşar ve bu durumun getirdiği olumsuzlukları hisseder. Benzer şekilde, “sağlıklı olma” zorunluluğunun çizdiği sınırlar içinde yaşamak zorunda hisseden pek çok insan artık kendilerine acılarını yaşama özgürlüğünü bile tanımamaya başlamış durumdadır. Bu yüzden de çıkış yolu olarak ilaç kullanmayı, bu ilaçları alabilmek için de bir psikiyatr tarafından muayene edilmeleri gerektiğini görmektedirler.

Son olarak ilaçların, iyi ya da kötü bir şekilde bu işlevi yerine getirdiğini ve hem bireysel hem de ortak rahatsızlıklardan kurtulma konusunda yardımcı olduklarını söylemek gerekir. Bu bağlamda, aşırı tanı kavramının iki yönü bulunmaktadır. Bir tanesi, ortodoks olarak tanımlanabilecek ve sadece çok dar bir alanda tanı ve tedavi yapabilen psikiyatrlar tarafından konulan tanılardan kaynaklanan aşırı tanı vakalarıdır. Diğeri ise acıyı çeken fakat bu acıyı anlamayı reddeden kişilerin neden olduğu aşırı tanı durumudur. İşte bu gruba giren kişiler, yaşadıkları acıyı bir şekilde dindirmek için ilaç kullanmayı isterler.


Tüm alıntı yapılan kaynaklar, kalitelerini, güvenilirliklerini, güncelliklerini ve geçerliliklerini sağlamak için ekibimiz tarafından derinlemesine incelendi. Bu makalenin bibliyografisi güvenilir ve akademik veya bilimsel doğruluğa sahip olarak kabul edildi.


Bianco, A., & Figueroa, P. (2008). Sobrediagnóstico, derechos vulnerados y efectos subjetivos. Ethos educativo, 43, 64-79.


Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.