Psikologların da Duyguları Var
Psikologlar daima duyguları kabul etmenin, onları gözlemlemenin ve olduğu gibi yaşamanın önemini vurguluyor. Biz de hastalarımıza daima hissettikleri gibi davranmayı öğütlüyoruz. Kalbini açma niyetiyle gelen herkese kapılarımız ardına dek açık. Hastalarımız dilediğini hissetmekte; konuşurken gülmekte, ağlamakta ve hatta yeri gelirse öfkelenmekte özgürdür.
Bu işe başladığımızda, dört duvar arasına bunca duygunun sığabileceğinden habersizdik.
Üniversitedeyken değerlendirme, engeller ve yöntemler hakkında pek çok şey öğrendik ancak çok kısa bir süreyi terapi sırasında kendi duygularımızın yönetimi üzerinde durmaya ayırdık. Doğrusunu söylemek gerekirse bu süre ne kadar uzarsa uzasın, bizi karşılaşacağımız duygu fırtınasına hazırlamaya yetmezdi.
Psikologdan Öte, Önce Birer İnsanız
Biz de birer insanız ve bu her şeyden önce pek çok zorluğa yol açıyor. Başkalarını anlayıp kendimizi onların yerine koymamızı sağlayan insanlık, bir anda ağlamamıza sebep olan bir zayıflığa dönüşebiliyor.
Terapi sırasında, yardımımıza ihtiyacı olan hastalara öncelik vermek için kendi ihtiyaçlarımızı bir kenara bırakıyoruz. Yine de onların başına gelenlere kayıtsız kalmamız mümkün değil. Başka bir şekilde olsa da, bizimle paylaştıkları gizli sözcükler veya deneyimler yüzünden duygulanabiliyoruz.
Bazen de duyduklarımız karşısında gözyaşlarımızı tutamıyoruz. Bazen bunu kimsenin olmadığı yerlerde yapıyoruz, bezen de hastaların gözü önünde.
Hasta Daima Üç Parçadan Oluşur
Hasta kapıdan çıkarken, hikâyesi ve omuzlarında taşıdığı yük üçe bölünür. Birini hasta taşımaya devam eder; birini klinikte bırakır, diğeri ise terapiste kalır.
Biz psikologlar her hastadan bir parça taşırız eve. Yüz yüze görüşmenin sonunda, anlattıklarını ve bize hissettirdiklerini düşünürüz. Uzaklaşmayı ve mümkün olan tüm tedavileri ve yaklaşımları düşünür; hastaya en verimli nasıl yardım olabileceğimizi bulmayı deneriz.
Her ne kadar profesyonel bakış açısıyla yaklaşsak da, hastanın durumu bizim duygularımızı da etkiler. Bazı durumlarda öfkelenir ya da suçlu hissederiz; “eğer” diye düşünmekten kendimizi alıkoyamayız.
Bir Bardak Suyun Ağırlığı
İnsanı yoran ağırlık değil, onu ne kadar taşıdığıdır derler. Bir bardak su metafor olsun; bardağın önemi kalmaz. Önemli olan bardağı elimizde ne kadar tuttuğumuzdur.
Bardağı bir dakika tutsam sorun olmaz. Ama bir saat boyunca tutmam gerekse kolum ağrımaya başlar. Bütün gün tutacak olursam kolum uyuşup kalır.
Bazen biz psikologlar, kendimizin olmayan bardakları çok uzun süre tutarız. Bardağı bırakmakta zorlanır; bu yükü hafifletmek için de birinin yardımına ihtiyaç duyarız.
Az, Çoktur
Ağırlığı başkalarıyla paylaşmak yükümüzü azaltır. Profesyoneller de bazen konuşmak, kendi sorunlarından bahsetmek ve bir kereliğine de olsa öncelikli konumda olmak isterler. Bir çok psikolog, hem doğru değerlendirilmek hem de duygularını ve endişelerini paylaşmak için profesyonel yardım alıyor.
“Paylaşmak yaşamaktır.” diyorlar. İş duygulara gelince, bu söz kesinlikle doğru. Çünkü psikologların da zaman zaman duygulanıp ağlaması çok doğal. Hayata karşı kayıtsız değiliz ve farklı yollardan da olsa tıpkı diğer insanlar gibi kendi hikayelerimizle uğraşıyoruz.
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.