Matrix Filmi: Gerçekliği Sorgulamak
Yazan ve doğrulayan psikolog Sergio De Dios González
“Matrix nedir?”, filmin ana karakteri Neo’nun sık sık kendine sorduğu bir sorudur. Bu gerçekten Matrix filmini ilk kez izleyen herkesin kendilerine de sordukları bir sorudur. Matrix filmi, günümüzde oldukça bilinen bir üçlemedir. Film üzerine sayısız analiz yapılmış ve hatta öğretmenler felsefe derslerinde bu filmi konu olarak işlemişlerdir.
Bu yazımızda ilk Matrix filmi üzerine konuşacağız. Bu film üçlemenin en önemli ve ilgi çekici filmi olabilir. Bu filmin analiz edilmeye değer her özelliğini tek bir yazıda özetlemek epey zor. Bu sebepten ötürü, insanların genel olarak filmi seyrettikten sonra hissettiği şeyler üzerine evrensel bir analiz yapacağız.
Uyanık olup olmadığımızı nereden anlarız? Gerçek nedir? Gerçek olmayan nedir? Eğer filmi seyrettiyseniz eminim bu soruları kendinize en az bir kez sormuşsunuzdur. Bunları Matrix’i seyretmeden önce sorgulamış olmanız da olasıdır. Çoğumuz özgür irademize göre hareket edemediğimiz hissine kapılmışızdır. Bazılarımız davranışlarımızın önceden belirlendiğini, bir şeylerden etkilendiğini ya da Nietzsche’nin kurduğu gibi bir dünyada yaşadığımızı düşünmüşüzdür. Bazen, manipüle edildiğimizi, kontrol altında olduğumuzu ve bir rüyanın içinde olabileceğimizi dahi düşünmüşüzdür. Matrix filmi tüm bu sorulara yanıt verir. Bu film, insanlığın ikilemlerinden bazılarına çözüm getiren çağdaş bir mit niteliğindedir.
Bunu da okuyun: Kader, Nasıl Seçeceğini Bilenlerin Bilgeliğidir
Teknolojik gelişmeler bizi köleleştirir oldu. Gün geçtikçe daha fazla akıllılaşan yeni teknolojik aygıtlar, kendi iradelerini kazandılar. İnsan zekasına ulaştılar ve hatta insan zekasını aştılar. Fakat kaynaklar azaldı ve bu makinelerin beslenmeye ihtiyacı var. Bu sebeple, savaş sonrasında makineler insanları köleleştirmeye başladılar, onları beslenecekleri birer kaynak haline getirdiler. İnsanlar bir rüyada yaşamaya zorlandı: onları besleyen bir makineye bağlıyken hayatları boyunca uyumak.
Bu distopik ve dehşet verici gelecek her geçen gün daha az absürt hale geliyor. Bazı insanlar direnip Sion’da; daha çok insanı özgür bırakmak ve onları kölelikten kurtarmak için savaşmak niyetiyle Matrix’e ulaşabildikleri tek özgür şehirde, yaşamayı başarabildiler. Bilim kurguya en çok bulaşılan görsel dünya bu, fakat aynı zamanda eleştiri ve gücü de içinde barındırıyor. Bize kendi gerçekliğimizi sorgulatıyor. Bir rüyada yaşayıp yaşamadığımı nereden bilebilirim? Kararlarımı kendim mi veriyorum?
Matrix Nedir?
Açıklamaya çalıştığımız ilk şey Matrix’in ne olduğu. Bu sorunun cevabını veren kişi Morfeo. Morfeo diyor ki, “Matrix, gerçeği senden saklamak için gözlerinin önünde kurulmuş bir evren.” Bu demek oluyor ki Matrix duyularımızı yanıltıyor: aslında gerçek değil fakat onu gerçekmiş gibi algılıyoruz.
Plato duyularımızın yanıltıcı olduğunu ve güvenilir olmadığını söyler. Plato’nun bu miti kısaca, elleri ve ayakları bağlı şekilde mağaranın dibini inceleyen insanlar hakkındadır. Arkalarındaki ateş yere dikkatle seyrettikleri gölgeleri yansıtır. Bu insanların gerçekliği arkalarındaki şeydir çünkü bildikleri tek şey budur. Erişebildikleri ve duyularıyla algılayabildikleri tek şey budur.
Eğer bu insanlardan biri mağaradan kaçarsa, gerçek dünyaya, bilgiye erişebilir. Başlangıçta, ışık gözlerini kamaştırır, acı hisseder ve adapte olur. Mağaraya döndüğünde, arkadaşları muhtemelen yalan söylediğini düşünür ve onu öldürmeye çalışırlar. Bu arkadaşlar yalnızca tek bir gerçekliğin bilincindedirler ve bunun sonucunda o gerçekliği ne olursa olsun korumaya çalışmaktadırlar.
Bu bize Galileo ya da Kopernik’in yaşadığı zamanları anımsatır. Matrix’te Neo’nun aklından çıkaramadığı bir düşünce, bir şüphesi vardır. Alice Harikalar Diyarında’da olduğu gibi, Neo onu oyuğa götüren tavşanı takip eder. Fakat bu sefer, Neo fantastik ve gerçek olmayan bir yere ulaşmaktan çok gerçek dünyaya, Plato’nun sunduğu düşünceleri barındıran dünyaya ulaşır.
Bunu da okuyun: Plato’nun Dünyayı Anlamaya Dair En Güzel Sözleri
Matrix filmi ile ilgili ilginç şeylerden biri gerçekliğe dair bir yanıt vermesidir. Dejavu gibi gündelik şeyleri ele alır, onlara bir anlam verir ve önerilen sisteme adapte eder. Matrix, hepimizin uyuduğu ve olanlar sanki gerçekmiş gibi yaşadığımız bir çeşit sanal gerçekliktir. Sanal gerçeklik gözlükleri taktığımızda, gerçek olmadığını bilmemize rağmen tüm duyularımızın bunu gerçek olarak algıladığı doğru değil mi? Matrix filmi içinde gelişen durum da aşağı yukarı bu şekilde. Duyularımızla algıladıklarımızın gerçek olduğunu sanıyoruz ve sonuç olarak uyanık olup olmadığımızı sorgulamayı bırakıyoruz.
Öte yandan, Neo’nun kendi gerçekliği ile ilgili sorduğu soru bize Descartes’ı anımsatıyor. Problemi, tıpkı Matrix’teki makinelerin yaptığı gibi bizi manipüle edip aldatan şeytani deha hakkında konuşarak çözüyor. Descartes her şeyden şüphe eder ve Matrix de bizi duyularımızdan şüphe etmeye iter.
Tüm bunlar Hilary Putnam’a bir referans. Putnam şeytani dehaya benzer bir şeyden söz eder. Tüpler içinde birer beyinden ibaret olmadığımızı nereden biliyoruz? Ortak bir rüyada yaşamadığımızı nereden bilebiliriz? Bu sorular Putnam’ın da ortaya attığı Matrix’te karşılaşılabilecek sorulardır. Bu, ne yaşadığımızın doğasının farkına varmadan herkesin paylaştığı bir durum gibidir.
Özgür Müyüz?
Eğer ortak bir rüyada yaşıyorsak, yani rüya dahi sadece bize ait değilse, gerçekten kader diye bir şey olup olmadığını ve davranışlarımızın gerçekten bize mi ait olduğunu kendimize sormalıyız. Bununla ilgili en ilginç karakterlerden biri Oracle. Neo’ya karar verebileceğini,verdiği kararların tek sahibinin kendisi olduğunu söyleyen kişi odur. Oracle karakteri kaderle bağdaştırıldığı için bu şüphe vericidir. Matrix filmi sürekli olarak kararlarımıza dayandırılır: kırmızı ya da mavi hap, gerçeği bilmek ya da bilmemek. Bazıları bu seçme özgürlüğünü Sartre’ın varoluşçuluğu ile de ilişkilendirir.
Eğer kader diye bir şey yoksa ve hiçbir şeye karar verilmediyse, o halde kendi kaderimizi kendi kararlarımızla yazan bizleriz. Fakat Matrix filmi aynı zamanda kader diye bir şey olma ihtimalini, hali hazırda belirlenmiş bir şey olduğu ihtimalini de gözler önüne serer. Aynı zamanda, bununla çelişen bir argüman da sunar. Bu noktada, Oracle da Morpheus gibi varlığı önceki hipotezlerden herhangi birini çürütmeyen en önemli karakterlerden biridir. Morpheus kadere inandığı gibi karar verme gücüne de inanır.
Matrix filmi bilgi ve mutluluk konusuna da parmak basar. Simülasyonu terk ettiklerinde bulundukları gerçek dünyanın iyi bir dünya olmadığını görürüz. Dehşet verici bir gerçeğin farkına varırlar ve gölgeler dünyasına dalarlar. Bu noktada kendimize, bilgiye erişmenin iyi olup olmadığını ve gerçekten mutluluk getirip getirmediğini sorabiliriz. Çoğumuz mutluluğu nihai hedefimiz olarak görürüz.
Cifra filmin pişmanlık duyan karakteridir. Gerçeğe ulaşmayı ister ve sonunda gerçeğe ulaştığında, gerçek olmayan dünyaya dönmeye karar verir. Fantezi dünyasına dönmek ve gerçekliği reddetmek ister. Cifra gerçeği bilmeden cahil bir hayat yaşamayı tercih eder.
Matrix filmi aracılığıyla ortaya atılan felsefik sorular gerçekten ilginç sorulardır. Bu sorular bizleri geçici bir sorgulama ve gözlemleme durumuna iter. Ayrıca, kendi kararlarımızı, mutluluğumuzu ve etrafımızdaki dünyayı sorgulamamıza sebep olur. Şüphesizdir ki Matrix filmi, belirli felsefik olguları ön yargılar olmadan cevaplıyor gibi göründüğü için, profesörlerin felsefe sınıflarında göstermesi gereken bir filmdir. Bu film zihnimizi açmamıza ve her şeyi sorgulamamıza olanak sağlar.
“Gerçek nedir? Gerçekliği nasıl tanımlarsın? Eğer neleri hissedebileceğinden, neleri koklayabileceğinden, neleri tadıp görebileceğinden bahsediyorsan, o halde gerçeklik beyninin yorumladığı elektrik sinyallerinden başka bir şey değildir.”
– Morpheus, The Matrix
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.