Kendini Bilme Eksikliği - Bilinç Psikopatolojisi

Şu anda bilinç yapısının tanımı üzerinde bir fikir birliği olmamasına rağmen, psikoloji "kişinin kendini bilme bilgisi eksikliğini" içeren bozuklukları tanımlamış durumda. Aşağıda bunların kapsamlı bir sınıflandırmasını yapacağız.
Kendini Bilme Eksikliği - Bilinç Psikopatolojisi

Son Güncelleme: 20 Eylül, 2020

Felsefe tarihinin en başından beri, insan bilinci incelenmiş ve kendini bilme eksikliğinden kaynaklı bilinç psikopatolojisi kavramına da buradan yola çıkılarak ulaşılmış. Bununla birlikte, yıllar süren çalışmalardan sonra, bu yapının tanımında henüz bir fikir birliğine ulaşılmış gibi de görünmüyor.

Descartes, insanın ruhundan söz ederken, çabaları, bir ruhun kendisi hakkında bir şeyler söyleyebilmesinin ne anlama geldiğini anlamaya odaklandı. Block (1995), çalışmalarında iki tür bilinçten söz etmiş, Chalmers (1998) da bu sorunu çözmenin “bir veya iki yüzyıl” alacağını iddia etmişti.

Günümüz psikoloji uzmanları da, bilinç haline ilişkin sinirsel bir ilişki olup olmadığını bulmak için psikolojik bilinç üzerinde çalışıyorlar (Perez, 2007). Araştırmaların ana hatları, bu yöndeki çalışmaların amaçları konusunda hemfikir olmadıklarını gösteriyor: araştırmacılar, bilinç durumlarının bağıntılarına mı yoksa bilincin içeriğine mi odaklanmalıyız sorusuna henüz cevap bulabilmiş değil.

Kendini bilme aydınlanma ile başlar

Psikopatolojik bilinç bozuklukları

Bilincin tanımı net görünmese de gerçek şu ki, belirli bilinç bozuklukları var. İsviçreli bir psikiyatrist olan Bleuler (1857-1939), bilinci “kişinin kendini bilme yetisi” olarak tanımlamış.

Bu şekilde, bilinci değiştirilmiş insanlar, çevrenin taleplerine ya da iç uyaranlara yeterli ve anlaşılır bir şekilde cevap veremezler. Bilincin psikopatolojisi de bu tanıma dayanmakta.

Gastó ve Penades (2011, Santos’ta; Hernángomez ve Travillo, 2018) bilinç bozukluklarıyla ilgili dört özellikten bahsediyorlar:

  • Zihnimizin öznelliği veya mahremiyeti.
  • Her bireyde tek bir bilincin varlığı.
  • Her eylem bir sona yöneliktir.
  • Kendini bilme ve tanıma kapasitesi olan öz-bilinç.

Bilinç bozuklukları, vücudun veya beynin hangi bölümünü etkilediğine göre sınıflandırılıyor. CeDe Psikopatoloji ve PIR Hazırlık Kılavuzu (2018) burada referans olarak alınmıştır.

Kendini bilme eksikliği ve bilinç bozuklukları: uykuda kaybolma

Bilinç psikopatolojisi, davranışsal eksiklik bozukluklarını içeriyor. Bunları, insanların “uyanmakta”, kendilerini yönlendirmekte ve duyusal uyarıma yanıt vermekte zorlandıkları beyin durumlarıyla da karakterize edebiliriz. Bu tür insanlar, zaman içinde kaybolmuş veya uyuşuk görünüyorlar. Üç tür bilinç eksikliği bozukluğu bulunuyor:

  • Rehavet, uyku hali veya uyuşukluk. Bunlar, çok çabaladıklarında bile dikkat ve uyanıklığı sürdüremeyen insanlar. Bu tarz bir uyuşukluk, yetersiz dinlenmeye bağlı öznel bir uyku hissi değil, neredeyse hiç fiziksel veya sözlü uyarımın olmadığı bir bilinç hali değişikliği olarak ortaya çıkıyor.
  • Obnubilasyon. Bu tarz bir durumda, kişi daha derin bir dikkat dağınıklığı ve uyarılma eksikliği içinde oluyor. Başka bir kişi onu bu durumdan çıkarmaya çalıştığında da kafası karışmış ve sinirlenmiş hissediyor. Tüm psikolojik işleyişlerinde bir arıza görmek mümkün bu durumda. Ayrıca, işitsel veya görsel sorunlar gibi algısal çarpıtmalar da meydana çıkabiliyor.
  • Sersemlik. Katatonik şizofreni gibi durumlarda sersemlik görmemiz mümkün. Kişi tüm gönüllü hareketleri terk eder, konuşmaları tutarsızdır ve zar zor anlaşılır bir benlik durumuna girer.

Kişi komaya girdiğinde, pupilla kornea refleksi gibi reflekslerin ortadan kalktığı ve otuz dakika boyunca düz bir elektroensefalogramın olduğu yerde bilincin tamamen yok olduğu bir durum meydana geliyor. Bu noktada, aslında artık bu kişinin bilinçli olmadığını da söyleyebiliriz.

Kendini bilme eksikliği ve üretken bilinç bozuklukları: aşırı halüsinasyon

Bilinç psikopatolojisinde, bilinç olsa bile, halüsinasyon ve sanrıların çeşitli görüntülere yol açarak duyguları tamamen çarpıttığını ortaya koyan değişikliklere de rastlıyoruz.

Bu tür vakalarda, ayakta uyuma, dalıp gitme veya rüya hezeyanı ile ortaya çıkacak şekilde, gerçek ve hayal arasındaki bir kafa karışıklığı meydana gelir. Bu, tüm üretken bilinç bozukluklarında görülüyor. Bu karmaşanın ortasında insanlar, uykuya benzer durumları, çeşitli netlik anları şeklinde serpiştirilmiş olarak yaşarlar. Aşağıdaki bozukluklarda ayakta uyuma veya kafa karışıklığı örnekleri görmemiz mümkün:

  • Astenik-kayıtsız dönem. Bu, toksik-kafa karışıklığı durumları, öncelikle çoğunlukla yaşlı insanlarda görülür. Astenik-kayıtsız evre, deliryum geçirme riski taşıyan kişilerde ortaya çıkabilir ve duygusal değişkenlik, sinirlilik, yorgunluk ve ilgisizlik ile karakterizedir. Hafıza veya dikkat gibi psikolojik işlevlerde de değişiklikler ortaya çıkar.
  • Konfüzyonel uyarılmalar. Bunlar akut kafa karışıklığı durumu veya deliryumdan önce gelir. Tutarlılık kaybı, hafızanın bozulması, anlaşılmaz bir dil ve davranışların tutuklaşması gibi belirtiler ortaya çıkar.
  • Deliryum. Deliryum, zihinsel durumda tamamen değişime ve bilinçte bir değişikliğe neden olan akut bir serebral disfonksiyon. Bu durumda da dikkat, algı ve düşüncede bozukluklar, kısa ve uzun süreli hafıza, psikomotor aktiviteler ve uyku-uyanma döngüsünde de belirgin değişiklikler meydana gelir.

Deliryumda bağlam değişikliği

Deliryum genellikle tamamen farklı nedenlerle hastaneye giden yaşlılarda ortaya çıkar. Bu tür hastalar, gece boyunca akut bir kafa karışıklığı yaşarlar.

Bağlam değişikliği ve hastanede olmanın içerdiği endişe düzeyi bunu üretir. Buradaki sorun, hastane çalışanlarının çoğu zaman yardım etmek için ne yapacaklarını bilmemeleri. Buradaki kilit nokta, bağlamı değiştirmek.

Kendini bilme problemleri ve bilinç bozuklukları alanının daraltılması: düşünce ve davranış arasındaki bölünme

Bu bozukluklar, algılama ve biliş arasında bir süreklilik eksikliği yaratır, bunun yanı sıra, görünüşte “normal”, ancak otomatikleştirilmiş davranışlarla karakterize edilir.

Bilinç alanının daralmasına neden olan ana bozukluğun da alacakaranlık hali olduğu değerlendiriliyor. Alacakaranlık hali durumunda, bilinç tamamen belirsiz bir hale girer, ancak kişinin dünyaya dair bir anlayış seviyesi, çarpıtılmış olsa da kısmi olarak mevcut olacaktır.

Bu durumlarda, hastanın davranışı çevre ile uyumlu görünecektir, bunun nedeni de davranışlarının bir şekilde otomatik olması. Bu otomatizmler istemsiz hareketler olarak ortaya çıkar, yani bu, bu hareketlerin bilinçli olarak gerçekleştirmedikleri anlamına gelir. İnsanlar bu alacakaranlık halini (bazen alacakaranlık amnezisi olarak da adlandırılır) yaşamadan önce bunları nasıl mükemmel bir şekilde gerçekleştireceklerini zaten biliyorlardı diye kabul  edilir.

Burada, örneğin otomatizmaları garip davranışlara yol açan şizofreni hastaları açısından bir farklılık da ortaya çıkmış oluyor.

Alacakaranlık durumlarında çeşitli dürtüler de ortaya çıkabilir. Dürtüler, bilişsel bir temeli olmayan eylemler ve bu, onları, örneğin OKB’de ortaya çıkabilecek zorlamalardan ayırıyor.

Alacakaranlık durumlarının bir ilginç özelliği de, aniden ortaya çıkmaları ve aniden kaybolmaları. Genellikle birkaç saat veya birkaç gün sürüyorlar ve hasta bu süreç hakkında hiçbir şey hatırlamıyor.

Stresli bir adam

Çevrelenmiş bilinç değişiklikleri: yalnız başına gelmeyeceklerdir

Bilinç psikopatolojisi, psikolojik veya nörolojik bozukluklarda da gözlemlenir, ancak bu hastanın ana sorunu değildir. Bu, genellikle anksiyete, panik ve nevrotik durumlarda ortaya çıkan duyarsızlaşma ve farkındalığın ortadan kaldırılması gibi değişikliklerde görülür.

Duyarsızlaşma, Cruzado, Núñez ve Rojas (2013) tarafından bir kişinin öz bilincinin değişmesi olarak tanımlanmakta. Kişi, kendisini, sanki uzakta duran ve sadece kendi zihinsel süreçlerini ve vücut hareketlerini gözlemleyen bir seyirci gibi hisseder. Bunu açıklamaktaki zorluklardan dolayı da, kendi semptomlarını sadece “sanki” gibi ifadelerle tanımlayabilirler.

Depersonalizasyon, psikolojik ve psikiyatrik hastalıklarda bulunmasına rağmen, fiziksel ve duygusal yorgunluk, stres veya uyku yoksunluğu nedeniyle kişilerde de psikolojik problemler ile çok farklı olmaksızın ortaya çıkar.

De-realizasyon da, benzer bir benlik algısı değişikliği. Bununla birlikte, burada, kişinin kendisi hakkında değil, yaşadığı bir deneyimde ve dünyaya ilişkin algısında bir değişiklikten bahsediyoruz.


Tüm alıntı yapılan kaynaklar, kalitelerini, güvenilirliklerini, güncelliklerini ve geçerliliklerini sağlamak için ekibimiz tarafından derinlemesine incelendi. Bu makalenin bibliyografisi güvenilir ve akademik veya bilimsel doğruluğa sahip olarak kabul edildi.


  • Pérez, D. (2014). ¿La conciencia? ¿Qué es eso? Estudios de Psicología, 28(2), 127-140.
  • Cruzado, L., Núñez, P. y Rojas, G. (2013). Despersonalización: más que un síntoma, un síndrome. Revista Neuro-Psiquiatría, 76(2), 120-125.
  • Santos, J., Hernangómez, L. y Taravillo, B. (2018). Manual CeDe de Preparación PIR, 5ª edición. Madrid, España: CeDe.

Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.