Kendin Olmak Aileni Hayal Kırıklığına Mı Uğratıyor?
Yazan ve doğrulayan psikolog Sergio De Dios González
Bazen kendiniz olmak, içinizden geldiği gibi davranmak ailenizi hayal kırıklığına uğratabilir. Bazen özgür olmak için insanın kendi olması yeter. Kendimizi insan olarak- birey olarak kabul etmek, mutluluğu hak etmek ve bağımsızlığımızı kendi başımıza yönetmemiz gerekir. Ailenin beklentilerini sorgulamak hatta bu beklentileri aşmak kendimizi tanımak için atılması gereken önemli bir adımdır. Ancak bu şekilde ailemizin bizi olduğumuz gibi kabul edip etmeyeceği anlayabiliriz.
Bunu yapmak kolay değildir. Hayatın ilk aşamasında, çocukluk zamanında farkındalığımızın oluştuğu ve pek çok ailede var olan uyumsuzluğun anlaşıldığı bir dönem vardır. Örneğin, aileler çocuklarına yapması için tembihledikleri çoğu davranışı ve tavsiyeyi kendisi uygulamaz. Çocuklar genelde kendi hayallerinin, isteklerinin ve beklentilerinin dışında kendilerine baskı uygulanmasından dolayı rahatsız hisseder.
“Derin bir sevginin olmaması kadar hayal kırıklığı yaratan bir şey yoktur.”
– Martin Luther King
Ailenin beklentileri ile kendi isteklerimiz, aralarında çarpışan atomlar gibidir. Ortaya kimsenin fark edemeyeceği boğucu bir enerji çıkarırlar. Bunlar aslında kuşaklar arası inanç ve düşünce farkından kaynaklanır. Bunlar, söylenmeyen veya yazılı olmadan ifade edilen bir tür davranış kuralıdır.
Farkında olmadan sessizce bir dizi fikir ve zorluğu içselleştiririz. Yapbozun uyumsuz bir parçası olduğumuzu anladığımızda ise, işlevselliğinden hiçbir zaman şüphe duymadığımız ailemizi sorgulamaya ve aslında sandığımız kadar işlevsel olmadığını anlamaya başlarız. Birbirimizin yüzüne bakmamak için yapılan pek çok kaçamak… Bundan sonra ise sevdiklerimizi hayal kırıklığına uğratma pahasına bile olsa kendi yolumuzu çizmeye karar verir ve ona göre adımlar atarız.
Karmaşık aile bağları
Lucas dünyaya geldiğinde annesi 41, babası ise 46 yaşındaydı. Tek çocuğa sahip olmak anne babasının elinde olan bir şey değildi. Bu oldukça zorlu bir yolculuğun sonucuydu. Lucas doğmadan önce annesi pek çok kez düşük yapmış ve Lucas’tan sonra da aynını bir kez daha yaşamış. Böylece, Lucas kendi seçimi olmadığı halde ailedeki beklenti karmaşasının içine düşen tek kişi oldu. Ailesinin tüm umutları ve istekleri onun omuzlarında birer yüke dönüştü.
Öte yandan Lucas hiç başarılı bir öğrenci olamadı. Sakin ve iyi huylu olmadığı gibi itaat etmek de ona göre değildi. En kötüsü ise, okuldaki başarısızlığı yetmez gibi hayalet kardeşleriyle baş etmek zorundaydı. Hiçbir zaman doğmamış olsalar da anne babası onları hep yakında tuttu. “Eminim kardeşlerimden biri benim gibi mühendis olurdu.”, “Eminim benden daha başarılı ve sorumluluk sahibi olurlardı…”
Anne babasının kendisi hakkındaki beklentilerinin üstüne, Lucas’ın ailesinin geri kalanı da, teyzeleri, amcaları, büyük babası da benzer beklentilere sahipti. “Anneni dinle, müzikle uğraşmayı bırak da kendine gerçek bir iş bul. Anne baban senin için çok emek verdi, onları sırf bunun için bile mutlu etmen gerek…”
Şimdi ise Lucas kendi kararlarını verecek yaşa geldi ve yurtdışında müzik okumaya, konservatuara gidiyor. Ailesinin hayal kırıklığına uğratacağını biliyor. Ailesinin acı çekmesine sebep olacağını biliyor ancak kendisini de bu karmaşanın ve sonu gelmez beklentilerin içine gömmek istemiyor. Lucas kendine karşı dürüst olmak zorunda ve kendi geleceğiyle ilgili kararları verebilmeli.
Kendin gibi davranmak aileni hayal kırıklığına uğratsa bile, bu gerçek bir aydınlanma anı
Geçtiğimiz yıl University of Utah’ta ilginç bir çalışma gerçekleşti. Araştırmanın amacı, bu beklenti dolu ailelerde kendini “yüz karası” olarak gören insanlara nasıl hayatta kalınacağını göstermekti. Terimin bariz olarak sembolize ettiği şeyin ötesinde, karmaşık olduğu da su götürmez bir gerçek. Duygusal sorunların çoğu aile içinde yaşadığımız değer, inanç ve düşünce çatışmalarından kaynaklanır.
Kan bağı yalnızca akraba yapar. Sevgi ise gerçek bir aile…
Duygusal anlamda iyi olmak için nasıl tepki vereceğimizi ve bu durumu nasıl yöneteceğimizi bilmek önemli. Bahsettiğimiz araştırmadan çıkan üç ana sonuç, ailevi sorunlar yaşayan kişiler için rehber niteliğinde:
- Kendimizi en azından zorlukların üstesinden gelmeyi bilen dirayetli bir “yüz karası” olarak görmeli ve deneyimlerimizi unutmayıp onlardan ders çıkarmalıyız.
- Hayata başka perspektiflerden bakmak, kendimize inanmak ve yeni kararlar almak için ihtiyacımız olan cesareti bulmak ancak aile dışından yardım, destek ve rehberlik alarak mümkün olabilir.
- Aileye karşı kararlığı göstermek ise başka bir kilit nokta. Fikirleri, ihtiyaçları ya da istekleri sesli bir şekilde dile getirmek saygılı, olgun ve ikna edici olduğu müddetçe bir tehdit unsuru değil. Eğer birisi hayal kırıklığına uğrarsa en hızlı ve gerekli yol gereceğe bir an önce yaklaşmak olur.
Aynı zamanda, kendimizi dışlanmış hissetmeye de gerek yok. Genelde (en azından dışarıya karşı) bu karar koyunlar tartışma çıkaran ya da zorlayıcı insanlar olarak görülmese de, üstlerine başkaları tarafından bazı etiketler konulduğu bir gerçek. Bu bağlamda, bahsettiğimiz insanlar ailelerin beklentileri ya da yazılı olmayan bir takım kurallarla ters düşebilir-gerçekte öyle hissetmeseler bile.
Hem biz hem aileler için yük olan bu konuyu gelin tekrar düşünelim ve bazen başkalarını hayal kırıklığına uğratmanın kendi kimliğimizi bulmak ve kendi yolumuzu çizmek için gerekli olduğunu hatırlayalım. Kendi bağımsız fikirlerimizle var olabilmenin tek yolu budur.
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.