Joanne Greenberg ve Harika Hikayesi
1964’te yayınladığı harika otobiyografik kitap sayesinde Joanne Greenberg hakkındaki her şeyi çok iyi biliyoruz. Kitabı, Sana Gül Bahçesi Vadetmedim (I Never Promised You a Rose Garden) adlı filme de konu oldu. Greenberg, kitabında, şizofreni hastalığının tedavisinin gerçek ve doğrulanabilir bir örneğinin tanıklığını paylaştı.
Psikiyatriye göre şizofreni, tedavisi olmayan bir ruhsal bozukluktur. Buna “zihnin kanseri” de diyorlar. Ayrıca semptomlarını tamamen ortadan kaldıracak bir tedavi olmadığını da söylüyorlar. Biyolojik uygulamalarıyla, psikiyatri, şizofreni için bazı ilaçların kullanımı olanağını sunar, ancak bu ilaçların da etkinliği sınırlıdır.
“…gerçeği deneyimlemek, hastalığın kendisi kadar sonsuz bir can sıkıntısı çekmekti… deliliğin yarattığı sıkıntı büyük bir çöldü, o kadar büyüktü ki, herhangi birinin şiddeti veya ıstırabı bir vaha gibiydi ve numaralandırılan, sayılan ve gittikten çok sonra da olsa hatırlanan kısa arkadaşlıklar, çölde bir yağmur gibi görünüyordu.”
– Joanne Greenberg
Bu nedenle Joanne Greenberg’in hikayesi umut verici bir kilometre taşıdır. Bu vaka, her aşamasıyla, tamamen belgelendi. Hastaya, henüz çocukken şizofreni teşhisi kondu. Buna ek olarak, durumu da aslında oldukça ciddiydi. Görsel ve işitsel halüsinasyonlardan muzdaripti.
Joanne Greenberg ve Öyküsünün Başlangıcı
Joanne Greenberg’in hikayesi 1932’de Amerika Birleşik Devletlerinde başladı. Onu bir hastaneden diğerine götüren bir dizi fiziksel problem yaşadı ve ağrılı tedavilere de katlandı. Sonuç olarak, Joanne kendi kişisel dünyasını yaratmaya ve içinde “yaşamaya” başladı.
Joanne kendisi için yarattığı “dördüncü seviye” hakkında birşeyler de yazdı. Adı da Yr Krallığı idi. Bu krallık, kendi zamanı, mantığı ve dili olan bir dünyaydı. Bu dünyada karanlık bir tanrı ve onunla konuşan ve orada gizlenen kötülük hakkında onu uyaran birçok uğursuz karakter yaşadı. Bazen de bu karakterler sinsi davranıyorlardı, tehditlerle ve yaklaşan tehlikelerle ilgili uyarılarla ona işkence ediyorlardı.
Joanne Greenberg’e gerçek olmayan şeyi gerçeklikten ayırt edemediği için şizofreni teşhisi kondu. 16 yaşında babası onu bir akıl hastanesine götürdü. Orada, sonunda hayatını değiştiren kişiyle tanıştı: Frieda Fromm-Reichmann adında bir psikanalist.
Fromm-Reichmann, Freud’un özel öğrencisiydi. Herhangi bir hastanın psikoterapi ile tedavi edilebileceğine inanıyordu.
Uzun Bir Tedavi Süreci
Frieda Fromm-Reichmann, hastası olan Erich Fromm ile evlenmişti. Daha sonra ondan boşandı ama onun hümanist teorilerini yakından takip etti. Şizofreninin terapötik bir ortamda da tedavi edilebileceğine inanıyordu.
Psikanalist, Joanne ile kapsamlı ve detaylı bir diyaloğun içine girdi.
Yaşadığı acı verici durumları dile getirebileceğini umarak hayatıyla ilgili sorularını sordu. Joanne’in bastırılmış anılarını bırakmasını isteyen şey de aslında tam olarak buydu.
Joanne Greenberg’in Frieda Fromm-Reichmann ile birlikteliğini anlatmakta olan tüm hikayesini ve terapötik sürecini Sana Gül Bahçesi Vadetmedim isimli romanında bulabilirsiniz.
Bu özel ifade aslında oldukça da gerçek. Psikanalist bunu, Joanne icat ettiği dünyayı gerçek dünyayla değiştirmeye başladığında kullandı. Joanne sık sık gerçek dünyada adaletsizlik olduğunu fark ederdi ve bu nedenle hayal dünyasını terk ettiği için üzgün olurdu. Frieda daha sonra ona şu cümleyle cevap verdi: “Sana asla bir gül bahçesi sözü vermedim”.
Psikoterapi ile İyileşen Bir Şizofreni Vakası
Bu iki kadın, Joanne ve Frieda, psikiyatrinin temel inançlarına meydan okudu. Joanne’in sahip olduğu şizofreni hastalığı tedavi edildi. Psikanalitik bir bakış açısına göre, şizofreni teşhisi konmuş bir kişiye, kesin anlamda asla “normal” denilemezdi.
Bununla birlikte, Joanne normallik diyebileceğimiz şeyi, yani kendi ayakları üzerinde durma becerisini kazanmayı başardı. “Normal” derken, diğer şeylerin yanı sıra çalışabilmeyi, aşık olabilmeyi ve evlenebilmeyi kastediyoruz. Hayatımızda hepimizin deneyimlediği “normal” mutluluk ve hayal kırıklığının bir karışımı yani.
Joanne Greenberg için Bağımsız Bir Yaşam
Ne yazık ki Frieda, psikanalizi tamamen bitiremeden öldü. Ancak o zamana kadar geçen süre içerisinde Joanne akıl hastanesinden çıkmıştı. Üniversite eğitimine başlamıştı ve bağımsız bir yaşam sürmeye çalışıyordu.
Frieda, Joanne’in ilaç almasına asla izin vermedi. Bu uygulama psikiyatri için gerçek bir meydan okumaydı ve bu ikili bunu çok iyi atlattı. Joanne, kendi ifadesine göre, hastaların şizofreni semptomlarından nasıl gerçek bir şekilde kurtularak bu konuda rahatlama yaşayabileceğini gösteriyor. Ancak tüm bunlar büyük tartışmalara neden oldu. Akıl hastalığının beyin problemleriyle bağlantılı olduğu fikrini savunanlar, sistematik olarak bu sürece hak ettiği krediyi vermeyi reddettiler.
Ne olursa olsun, Joanne Greenberg’in hikayesi, umudun güzel bir kanıtıdır. İnsan zihnini gerçekten önemsiyorsak gözden kaçırmamamız gereken bir tanıklık hikayesi yani. Özünde, başarabileceklerimizin hiçbir sınırının olmadığını gösteren bir tanıklık.
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.