Haruki Murakami Okumak Bana Ne Öğretti?

Haruki Murakami Okumak Bana Ne Öğretti?
Gema Sánchez Cuevas

Yazan ve doğrulayan psikolog Gema Sánchez Cuevas.

Son Güncelleme: 15 Nisan, 2018

Haruki Murakami, hem toplum eleştirmenleri hem de edebi eleştirmenleri tarafından onaylanan sıra dışı yazarlardan biridir. Örneğin, en son edebiyat alanında Nobel ödülünü kazananların listesini ele alırsak, çok sayıda okuyucu- iyi okurları bundan hariç tutuyoruz- yazarların ismini bilemeyecektir. Murakami henüz Nobel ödülü almamasına rağmen, son zamanlarda çalışmaları oldukça dikkat çekti.

Kitaplarında ne kadar ayrıntı olduğunu gösteren ve pek az editörün koymayı tercih edeceği başlıklar seçiyor. Üstelik Murakami muhtemelen başka yazarların çizemeyeceği kadar iyi karakter portresi çiziyor.

Kitaplarında Japon kültürünün oldukça büyük yeri var. Özellikle de Japonların güvene dayalı ilişkilerine dair törensel bir yaklaşım var. Karakterlerinde ise ister yaşlı ister genç olsunlar ortak olan özellik mutsuzluk. Mutsuzluk ve yalnızlığı bolca işliyor.

Romanlarında her türlü birliktelik tesadüfen gerçekleşiyor ve karakterlerin yalnızlığı göze çarpıyor. Bu de içe dönük olan karakter yazar uyumunu gösteriyor.

İrade gücü sandığımız kadar kuvvetli değil

Bütün gün spor yapmak için iradesini zorlayan insan yanlış yolu seçmiştir. Murakami ise bu konuya olağandışı bir bakış açısıyla yaklaşıyor. Her gün spor yapan insanların inanılmaz bir iradesi olduğu düşünülür. Belki en azından küçük bir grup için geçerli olan bu durum çoğunluk için konuşulduğunda yanlıştır. Kimse safi irade sahibi olamaz.

Böyle insanların tüm gün spor yapmasının nedeni daha kolay, daha eğlenceli ve motive edici olduğunu düşünmeleridir. Başka bir deyişle arkadaşlarıyla buluşmak ya da İspanyolca dersine girmek yerine bir saati spor yaparak harcamayı tercih ederler. Spor yapmayı başka eylemlere tercih ederler. Öte yandan bazı insanlar ise sağlık için gerekmediği müddetçe bu “eziyete” katlanmak istemezler.

Başka bir örnek verelim: cumartesi akşamları sessizce evde oturup kitap okumayı seven bir genç adam olsun. Onun için bir gece kulübü irade sınayıcıdır. Ancak arkadaşlarının zoruyla gece kulübüne giden bu genç kendini ne kadar zorlasa da fırsatını bulduğu ilk anda eve döner.

Öyle görünüyor ki iyi, sağlıklı ve mantıklı görünen her şey aynı zamanda sıkıcı, nahoş ve cesaret kırıcı olmalıdır. Tam tersi ise zevkli ve günah olmalıdır. Ancak bu çoğu zaman yanlış bir kanıdır ve irade hakkında yanıldığımız yer de burası. Yani zamanı akıntıya karşı yüzerek harcayabilirdik ama böyle hayatın anlamı olmazdı.

salıncakta sallanan gençler

Adaletsizliğin içinde bile bir adalet kırıntısı vardır

Dünyada iki çeşit insan vardır: İstediği şeyi yiyip kilo almayanlar ve yediği her şeyin kalorisini hesaplamak zorunda olan insanlar. Genelde ikinci grup ilkini kıskanır. Ama hiç tam tersini duydunuz mu?

Fakat… böyle bir genetik adaletsizliğin ters köşe yaptığı durumlar da olabilir. Örneğin kolay kilo alan insan yediklerinde daha dikkatli olurken yedikçe kilo almaya insan dikkatsiz ve sağlıksız beslenebilir. Bu nedenle kan tahliline bakıldığında kilolu olan biri zayıf olandan daha sağlıklı görünebilir.

Böylece kilolu insanlar herhangi bir sağlık sorunu sırasında kilo dalgalanmalarına eğimli yapıları sayesinde daha çabuk iç alarm verebilirler. Aslında bu çoğu zaman göz ardı ettiğimiz bir avantaj olabilir. Yani bir durumdaki pozitifliği görmeden negatif yanları görmenin örneğidir.

Farklı olmanın bir bedeli var

Son zamanlarda şahit olduğumuz bu inanılmaz boyuttaki küreselleşme kültürleri birbirine karıştırıyor ama aynı zamanda da bunları homojenleştiriyor. Ayrıca rekabetçi dünyamız yaratıcılık açısından o kadar kısır ki bedeli daha da yükseğe çıkarıyor. Aslında hepimiz bir şekilde kendi özgün stilimizi bulmak ve yolumuzu çizmek istiyoruz.  Ama aynı zamanda tanıdığımız gruplarca da kabul görmek istiyoruz. Bu da farklı görünmeyi istemenin yarattığı bir paradoks.

Öyle ya da böyle zaten iki insan asla birbirinin aynı olamaz. Farklı olmak için ödediğimiz bedel tartışılıp yanlış anlaşılıyor. Evet pek sevmesek de böyle. Tıpkı siz ve benim gibi Murakami’nin karakterleri de birbirinden farklı ve bunun tadını çıkarıyor ve tıpkı bizim gibi bunun için bir bedel ödüyorlar.

su altında öpüşen çift

Özgürlüğünüzü hiç kimseye değişmeyin

Kimse böyle bir yükü ya da ayrıcalığı omuzlamayı hak etmez. İster sevdiğiniz biri ister bir iş olsun hiçbir şey buna değmez. Sadece özgürlük sizin ayrıcalığınız olduğu için değil aynı zamanda bir başkasına ya da bir şeye özgürlüğünüzü feda ederseniz duyacağınız suçluluk nedeniyle bile bunu yapmamalısınız.

Belki başta bu durum size normal görünebilir ve kabul edersiniz ancak er ya da geç bundan pişman olursunuz.  Sonunda da buna neden olan ilişkinizi noktalamak zorunda kalırsınız. Bu sebeple uğruna özgürlüğünüzü feda ettiğiniz o tutkulu işten de artık aynı zevki alamazsınız.

“İnsanı kalbi gece kuşu gibidir. Bir şeyin gelmesini sessizce bekler ve o şey geldiğinde doğruca ona uçar.”

– Haruki Murakami,  Renksiz Tsukuru Tazaki’nin Hac Yılları

İnsanlar birbirini ruhen ve bedenen sever

“O rüyada bir kadının arzusuyla yanıyordu. Kadının kim olduğu belirsizdi. Sadece orada duruyordu. Bu kadının bedenini ve kalbini ayırmak gibi özel bir yeteneği vardı. Tsukuru’ya sana bunlardan birini vereceğim dedi kadın. Ya bedenim ya kalbim. Ötekini ise başkasına vereceğim dedi. Ama Tsukuru kadından hepsini istiyordu.”

– Haruki Murakami,  Renksiz Tsukuru Tazaki’nin Hac Yılları

Düşüncelerini göstermek için yazarın kendi sözlerinden daha iyi ne kullanılabilir ki. Aşkın kimyasal bir yanı olduğu kadar fiziksel bir yanı olduğu da ortada. Bunlardan birini bırakmak kendi öze sevginizi yaralamaktır.

Kendinizi uzun sürmeyecek sürekli bir memnuniyetsizliğe mahkum etmek. Belki de kavramsal olarak ruhu ve bedeni ayırabiliriz, ancak aşk onların ince ayarlanmış bir orkestra gibi olmalarını gerektirir.

Murakami’nin çalışmalarını okursanız, kendi sonuçlarınıza ulaşırsınız. İşlediği karakterleri fazla konuşmuyor ama kitapları, düşünme ve kişisel gelişim için verimli alanların olmasının yanı sıra büyük bir keyif veriyor.

“Hiçbir gerçek sevdiğimiz birinin ölümünden duyduğumuz acıyı tedavi edemez. Hiçbir gerçek, hiçbir samimiyet yok, hiçbir güç, hiçbir keder bu acıyı iyileştiremez. Yapabileceğimiz tek şey sonuna kadar bakmak ve ondan bir şeyler öğrenmek ama yine de öğrendiklerimiz habersiz gelen bir sonraki üzüntüyü tamir etmeye yetmeyecek.”

– Haruki Murakami, Norwegian Wood


Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.