RDDT, Albert Ellis tarafından bilişsel psikoloji prensipleri izlenerek geliştirilen Rasyonel Duygusal Davranış Terapisini temsil eder. Bazı psikolojik bozuklukları iyileştirmek adına davranışsal terapinin (uyaran – yanıt temel alınarak) yetersiz kalmasından ötürü araştırmacılar RDDT’i kullanmaya başladı ve böylelikle birtakım gelişmeler kaydedildi. Bu nedenle, RDDT, anksiyete ve depresyon gibi bozukluklarda ümit verici etkiler gösteren öncü tekniklere bir örnek olarak gösterilir.
Bu tedavi, aslen Albert Ellis tarafından ileri sürülen bilişsel psikolojinin ABC modeline dayanmaktadır. Tetikleyici olayların (A) kendilerinin, duygusal, bilişsel ya da davranışsal sonuçlara (C) neden olmadığını öne sürer. Sonuç, olayın nasıl algılandığına veya yorumlandığına bağlıdır (B).Kısacası, A (olaylar) B’ye (yorumlara) neden olur ve bunlar C’ye (sonuçlara / davranışlara) neden olur.
RDDT’nin psikolojik dayanakları
RDDT’nin nihai amacı C’yi ortadan kaldırmak ya da değiştirmektir. İlk bakışta, C, olaylar (A) ve yorumları (B) modifiye edilerek değiştirilebilir. Bununla birlikte, birçok kez, olaylar değiştirilemez. Bu nedenle, bu terapide, psikolog hastanın yaptığı yorumları değiştirmeye odaklanır. Buna karşılık bu yorumlar, hastayı, modifiye etmeyi amaçladığımız davranışlara yönlendirir.
Bozuklukların kaynağı
Albert Ellis, yapılan çok sayıda araştırmanın ardından, herkesin (ya da en azından çoğumuzun), gerçeklerin aşırı derecede negatif görünmesine neden olan mantık dışı düşünceler türettiği kanısına vardır. Bu bağlamda Ellis, dünyadaki olumsuz görüşü destekleyen 200’den fazla düşünce ya da inanç buldu; ve gerçek şu ki bu inançlar anksiyete ve depresyona yol açıyor. Mevcut durumda, bu mantık dışı inançları 4 tür altında gruplandırıyoruz:
Zahmetli olmak: “Eğer erkek arkadaşım beni sevseydi, o zaman bana bir hediye verirdi.”
En kötüsünü düşünmek: “Yarınki röportajda başarısız olursam, profesyonel kariyerim sona erer. Resmen biterim! ”
Düşük hayal kırıklığı toleransı (DHT): “Partiye gitmeye çok korkuyorum çünkü nasılsa herkes beni reddedecek. Durum çok zor ve bunu asla başaramam. ”
Değerini düşürmek: “Öğle yemeğimi yaktım. Bir işe yaramıyorum. Elime geçen her şeyi batırıyorum. ”
Bu inanç türleri yanlış, mantıksız, aşırı ya da çok talepkar oldukları için mantık dışı kabul edilir. Ellis, bunların iç diyaloglarımızda yer alan “gerekmek” ya da “istemek” olgularına dayalı, mutlakçı inançlardan kaynaklandığını kabul eder.
Bozuklukların devam etmesi
Yukarıda belirtilen düşünce kalıpları, olumsuz olan duygusal veya davranışsal sonuçlara neden olur, fakat bu kalıpları devam ettiren şey nedir? RDDT’ye göre, bozuklukların var olmaya devam etmesine yardımcı olan üç tür sezgi ya da düşünce vardır:
Sezgi 1: Bozulma, negatif olaylardan türeyen mantık dışı yorumlarla belirlenir. Bununla birlikte, eğer birey duygusal bozukluğun kendi yorumlarından değil fakat olayın kendisinden kaynaklandığına inanırsa, başarısız bir şekilde durumu değiştirmeye çalışır. Asıl sorun ise onun mantık dışı inançlarıdır. Sezgi 2: Eğer insanlar katı ve aşırı inançlarını tekrar doğrulamaya devam ederse, bu düşünceler değişime direnir. Bu nedenle de bozukluk devam eder. Sezgi 3: Geçmişe odaklanan bir düşünce, olayların ve bireyin mantık dışı inançlarının durgunluğuna neden olacaktır. Sadece bugün ve gelecek üzerine yoğunlaşmak inançlarınızı değiştirmenize yardımcı olur. Ve inançlarınızla birlikte, rahatsızlığınız da değişir.
RDDT’nin özellikleri
Rasyonel Duygusal Davranış Terapisi hakkında konuşmak için, ona iki açıdan yaklaşmak gerekir. Birincisi, stratejilerine ve yöntemlerine atıfta bulunan tedavisel yaklaşımdır. İkincisi ise, hastayla geliştirilen ilişki, yani terapistin onunla etkileşime girme şeklidir.
Terapistin tavrı aşağıdaki özelliklere sahiptir:
Aktif ve direktif: Terapistin aktif bir tutum benimsemesi ve hastanın akıl dışı inançlarına akılcı alternatifler sunması çok önemlidir.
Sözel olarak aktif: Bu terapi tartışma ve müzakereye dayandığı için diyaloğun her iki tarafta için de akışkan ve aktif olması çok önemlidir.
Didaktik: Terapist iyi bir profesör gibi davranmalı ve öğrencisine kendi içinde bir değişim üretmesini öğretmelidir.
Hastanın yaşam felsefesindeki değişiklikleri destekleyin: Hastanın yaşam felsefesinde ve düşünme şeklindeki değişimi desteklemek önemlidir.
Duygusal boşalmayı teşvik etmeyin: Her ne kadar ilk başta rahatsızlığı hafifletse de, belirli inançlardan kaynaklanan duyguların kasıtlı ifadesi gerçekte bu inançları güçlendirebilir.
Esnek olun: Her hasta kendi benzersiz düşünce tarzına sahip olmasıyla bir kar tanesi gibidir. Terapist esnek değilse ve nasıl uyum sağlayacağını bilmiyorsa, hastaların için de bir değişikliğe de neden olamaz.
Terapist-hasta ilişkisi
Öte yandan, hasta ve terapist arasındaki ilişki aşağıdaki ilkelere dayanır:
Koşulsuz kabullenme: Hastaya karşı olumlu ya da olumsuz herhangi bir yargı var olmamalıdır. Terapist, hastalarını tıpkı başkaları gibi kabul ettiğini göstermelidir. Onlar da insan ve yanılabilirler; işe yaramaz ya da değersiz değiller. Hiçbir davranış bir insanı tanımlayamaz.
Empati: Hastanın düşünce sürecini anlamak, onun inançlarının doğasını anlamada çok önemli bir rol oynar. Terapistler, değişime yardımcı olmak adına her hastanın yaşam felsefesini anlamalıdır.
Sahici olun: Terapist açık ve erişilebilir olmalıdır. Yeri geldiğinde, hastaya hepimizin aksaklıklar yaşadığını ve hatalar yapabildiğini anlatmak için, kendi kişisel yaşamı hakkında bile konuşabilir. Kişisel deneyim, çözüm sunmak açısından pek yardımcı olmaz, ancak belirli duyguları normalleştirmeye yardımcı olur.
Mizah duygusuna sahip olmak: Bu özellik, RDDT huzur ve dinginliğe dayanan bir terapi olduğu için onun önemli yönlerinden biridir. Terapist, mantık dışı inançların altını çizmek için mizahı kullanmalıdır. Tabii ki, hastaya saygısızlık etmeden. Terapist, bu bağlamda, her bir hastanın duyarlılığının farklı olduğunu akılda tutmalıdır.
Resmi olmayan tedavisel tarz: RDDT, tedavinin genel formalitelerinden oldukça farklılık gösteren rahat bir ortamda daha iyi çalışır. Hasta, tedaviyi dostça ve eğlenceli bir sohbet olarak görmeli, endişeleri ve inançları hakkında rahatlıkla konuşabileceği bir zaman dilimi olarak algılamalıdır.
Ellis’in mirası…
RDDT, hastalar için ilginç ve genellikle tatmin edici bir tedavidir. Hastaların anksiyete ve depresyona neden olan sorunlarla karşılaştıklarında daha koruyucu bir tarza bürünmelerine ve hayat felsefelerini değiştirmelerine yardımcı olur. Ayrıca bu fikri desteklemek için muazzam oranda bilimsel kanıta sahiptir. Son olarak bu terapi, Albert Ellis’i klinik psikolojideki en önemli figürlerden biri konumuna taşımıştır.
Hayata dair tüm gerçeklikler anksiyete ya da başka bir deyişle kaygı bozukluğu tarafından esir alındığında, her şey değişir, bozulur ve sönüp gider. Çünkü anksiyete, sürekli olarak bizden faydalanmak isteyen, git dediğimizde bir türlü gitmeyen ve hayatımızdaki her şeyi altüst eden…
Paranoya tam olarak nedir? Bu soruya cevap vermeden önce, psikanaliz ve psikiyatrinin bu soruya biraz farklı cevaplar verdiğinden bahsetmemiz gerekir. Bu kavram ilk önce psikiyatri çerçevesi altında ortaya çıkmıştır ve ilk zamanlarda insanlar bunun sadece deliliğin bir türü olduğuna inanmıştır. Zaman…
İnanmazsınız ama narsist kişiler de herkes gibi aşık olabilir. Fakat bir ilişkide narsisizm varsa, elle tutulur bir şekilde anksiyete ve korku da vardır. Çünkü aşkları, her geçen gün bir kement gibi git gide daralır. Yavaş yavaş haklarınızı, iradenizi ve hatta…
Histerik afoni; konuşma ya da şarkı söyleme korkusu, psikolojik travma, devam eden bir ses rahatsızlığı, uzun süren bir tedavinin başarısızlığı, duygusal blokaj ya da bilinçaltında olan, diğer insanların dikkatini çekme isteği sonucu ortaya çıkar. Kısacası, birçok muhtemel sebep vardır ama…
Marcelo Ceberio La Buena Comunicación (İyi İletişim), Los Superhéroes también Van a Terapia (Süper Kahramanlar da Terapiye İhtiyaç Duyar) ve Cenicientas y Patitos Feos (Cinderellalar ve Çirkin Ördek Yavruları) gibi kitapların yazarıdır. Etkileyici bibliyografisi ilham vericidir ve iletişim, psikodiyagnostik ve psikoterapi…
Şizofreni hastaları söz konusu olduğunda her gün yaşadıkları zorluklar listesi uzundur ve biyolojik, psikolojik ve sosyal sorunları kapsar. Bir hastalıktan muzdarip herkes zorluklarla uğraşmak zorundadır. Bununla birlikte, zihinsel hastalıklarla uğraşırken sosyal damgalanma ve yanlış anlaşılma gibi diğer faktörlerle de yaşamak…