Logo image
Logo image

Sosyal Ağlarda Daha İyi İletişim Kurmak İçin Hanlon Prensibini Kullanın

3 dakika
Sosyal Ağlarda Daha İyi İletişim Kurmak İçin Hanlon Prensibini Kullanın
Son Güncelleme: 08 Aralık, 2017

Sosyal ağlar, iletişim kuma şeklimizde çığır açtı. Birkaç yıl öncesine dek yanlarında değilken arkadaşlarımızla gerçek zamanlı konuşmamız hayal bile edilemezdi. Şimdi ise bunun için sadece internet bağlantısı ve bir sosyal ağ kullanıcı adına ihtiyacımız var.

Gelişmemiş olan şey ise başkalarıyla geçinme şeklimiz ve ilişkileri kurmada merkezi araç olarak dilin kullanımı. Ve elbette, iletişim yüz yüze olmadığı zaman yanlış anlamalar ortaya çıkıyor ve bu da çoğu zaman o mesajı gönderen kişiden ziyade yorumlayan kişi hakkında daha çok şey söylüyor.

“Ben kendi söylediklerimden sorumluyum, senin onları nasıl anladığından değil.”

– Anonim

Odadaki fil 

Cep telefonu titrer. Sosyal ağlardan birinden bir bildirim gelmiştir. Ekrana bakar ve “Selam! Nasıl gidiyor?” mesajını görürsünüz.

Belki kötü bir gün geçirmişsinizdir ya da mesajı gönderen kişi patronunuzun “Buyurun efendimcisidir” ve sizden bir iyilik istediğini düşünürsünüz. Belki de keyfiniz yerindedir veya sizinle konuşmaya ihtiyaç duyan en iyi arkadaşınızdır mesajı gönderen. Ama mesajı yollayan kişi bunların hiçbirini bilemez. Bilemezler çünkü yüz yüze iletişim değildir bu. Dolayısıyla, kelimeler kadar önemli başka ip uçlarına erişimleri yoktur: 

  • Proksemik (Kişisel Alan Teorisi): Konuşmanın gerçekleştiği yer ve alansal davranış. Acelesi olduğu için hızla yürüyen ve bu nedenle özür dileyen birine selam vermekle, sosyal ağlarda birine “Merhaba” demek aynı şey değildir. Sosyal ağlara bağlandığımızda bilgisayarımızda çalışıyor olabiliriz. Önemli bir şey var mı diye mesajlara bakarız ama cevap vermek içi bir sebebimiz yoktur. Ve işte bu noktada alıcı, sayısız sonuca varabilir ki bunlar arasında çok dramatik olanlar vardır: “Benden hoşlanmıyor, cevap yazmıyor çünkü”, “Sinirini bozdum”, “Ne yapmış olabilirim ki?”
  • Sesli veya dil dışı davranış: Dili seslendirmemizle ilgilidir. Yani ton ve şekil kast edilir, içerik değil. Ne kadar uğraşsak da ironi, istihza ve hatta şakalar, sosyal ağlardaki iletişimde doğru şekilde tespit edilemez. Ton, mesajın anlaşılması için dilin çok önemli bir parçasıdır ve teknolojiyle dolu bir dünyada bu ancak sesli mesajlarla bir parça yakalanabilir.
Some figure
  • Sözlü ya da dilsel davranış: Evet, bu madde mesaj yazmak için kullandığımız esas dile işaret ediyor. Ama burada da alıcıyla aradaki mesafe önemli bir rol oynamakta. Eğer hoşlandığınız kişi size yüz yüze selam verirse, heyecanlanabilir ve sanki bir iletişim bozukluğunuz varmış gibi cevap verebilirsiniz: kekeleme, afazi, anomia vb. Evde arkadaşlarınızlayken size selam vermesi ve sizin de düşünüp “gergin ya da aptal gözükmemek” veya “orijinal bir şey söylemek” için ne cevap vereceğinizi danışmanızla aynı şey değildir.

Bütün bunlar çoğumuzun farkında olduğu şeylerdir. Ses tonumuzdan aldığımız mesafeye kadar iletişimde her şeyin önemli olduğunu biliriz ama sosyal ağlarda bunu göz önüne almayız. Adeta odadaki file dönüşür bu durum. Hepimiz onu görürüz ama her birimiz onun varlığını başka bir şekilde açıklar, mesajlarını bize uyan şekilde algılarız.

“Etkili iletişim için dünyayı algılama konusunda hepimizin farklı olduğunu fark etmeli ve bu anlayışı, başkalarıyla iletişim kurarken rehber olarak kullanmalıyız.”

– Tony Robbins

Hanlon Prensibi

Robert J. Hanlon, 1980 senesinde yani henüz sosyal ağlar yokken bu platformlarda iletişimle kurmakla ilgili bu soruna çözüm getirmişti. Ünlü Murphy Kanunu kitabında Hanlon, bugün Hanlon Prensibi ya da Hanlon usturası adı verilen ilkeyi açıklar: “Aptallıkla yeterince açıklanabilen bir şeyi asla kötülüğe atfetmeyin.”

Some figure

Hanlon’ın prensibini izlemek, sosyal ağlarda okuduğumuz iletişim mesajlarının çoğuna atfettiğimiz kasıt derecesini azaltmayı içerir. Tespit ettiğimiz ve saygısızlık şeklinde yorumladığımız çoğu hata, aslında koşullarla ya da bir gözden kaçırmayla ilgilidir. Gerçek şu ki dünyanın bize karşı komplo kurmaktan ziyade bizi unutması daha muhtemeldir.

Dolayısıyla, önceki bölümlerde işaret ettiğimiz gibi yazılı iletişim, doğrudan iletişimdeki bilgi unsurlarının çoğundan mahrumdur. Bu nedenle, yazılı sözleri yorumlarken daha tedbirli davranmalıyız. Bu sayede, aslında hiç bir anlamı olmayan öfke ve yanlış anlamalara yol vermemiş oluruz.