Romantik Aşklar ve Disney Versiyonları

Hayatta bir nesilden diğerine aktarılan hikayeler var. Bunlar neredeyse herkesin bildiği klasik hikayeler. Ancak bunlara daha yakından baktığınızda, düşündüğünüz kadar masum olmadıklarını fark edeceksiniz.
Romantik Aşklar ve Disney Versiyonları
Silvia Carrasco

Yazan ve doğrulayan Sosyal hizmetler uzmanı Silvia Carrasco.

Son Güncelleme: 22 Aralık, 2022

Disney yapımları hiç bir zaman sınır tanımamıştır. Son birkaç nesili kapsayacak şekilde, Dünyanın her yerinden insanlar Disney filmlerini izlemekte ve sevmekte. Muhtemelen siz de, bu animasyon filmlerini izleyerek ve bu yapımlar arasında en beğendiğiniz filmlerden birindeki en sevdiğiniz karakter olmayı hayal ederek büyüdünüz. Tam da düşündüğünüz gibi, çocukların zihni aynı bir sünger gibi çalışıyor. Çocukken gördüğünüz, duyduğunuz ve hissettiğiniz her şey hala önemli ve yoğunluğunu koruyor. Bu nedenle, bu “klasikleri” yeniden gözden geçirmek ve çocuklara gönderdikleri mesajları da doğru analiz etmek oldukça önemlidir. Bugün Disney’in romantik aşklar konusuna yaklaşımı ve yarattığı aşk versiyonundan bahsedeceğiz.

Muhtemelen, çocukken siz de bu mesajları pek de anlamadınız. Filmleri bir yetişkin olarak izleseniz bile, bu filmleri eğer tekrar tekrar izlediyseniz, büyük ihtimalle yine fark etmeyeceksiniz. Ancak, filmlerden gelen mesajları başka bağlamlara koyarak değerlendirmeyi denerseniz, sorun açık bir biçimde ortaya çıkıyor.

Cinderella ve şatosu

Külkedisi ve Pamuk Prenses’te romantik aşklar ve kadınların temsili

Külkedisi ve Pamuk Prenses, en uzun süre gündemde kalan iki Disney hikayesi. Bu hikayelere ait konuların birkaç ortak noktası bulunuyor. Her şeyden önce, ana karakterler hem evi temizlemekten, yemek pişirmekten hem de herkese hizmet etmekten sorumlu olan kadınlar.

İkincisi, yakışıklı bir prens bu iki kadını da bu sıkıntılı hayatlarından “kurtarmaya” geliyor. Cinderella’da prens, Peri’nin katılmasına yardım ettiği bir partide kaybettiği ayakkabıyı iade etmeye geliyor. Pamuk Prenses’te, onu Kötü Cadı tarafından lanetlenmekten kurtaran bir prense aşık oluyor.

Her iki durumda da elbette bu “zavallı kadınlar” prensler tarafından kurtarıldıktan sonra güzel kalelere taşınıyorlar. Bu radikal yaşam tarzı değişiklikleri, hizmet hayatlarını geride bıraktıkları anlamına geliyor. Artık yemek pişirme veya temizlik yok yani.

Peki bu hikayelerde tehlikeli olan nedir? Bunu izleyen genç bir izleyiciye mesaj şu ki, eğer bir kızsanız ve hayatta istediğiniz yere ulaşmak istiyorsanız, gelip sizi kurtaracak bir prense ihtiyacınız var. Başkalarına hizmet etmenin olumsuz bir şey olduğunu da düşünebilirsiniz. Kendinizi “özgürleştirmenin” tek yolu, sihir kullanarak sizi kurtaracak bir Peri bulmak ve kendinizi içerisinde bulunduğunuz kafesten kurtarmak.

Erkek ya da kadın herkes kendi başına başarılı olabilir. Hayatının değişmesi için, kimseye sihirli bir elin değmesine gerek ve ihtiyaç yok. Bu durum başlangıçta bizler için çok basit ve hatta mantıklı görünebilir, ancak küçük çocuklar için o hayat henüz o kadar da net değil. Bu anlamda, birinin hayatını değiştirmesini beklemek zorunda oldukları mesajı son derece tehlikeli bir mesaj.

Başka bir Disney klasiği: Güzel ve Çirkin

Bu da bir başka önemli Disney filmi. İnsanlar bu hikayeyi birçok farklı şekilde yorumlayıp anlattılar, ancak temeldeki mesajları aynı şekilde duruyor ve bu mesajlar çok da olumlu değiller.

Lumière’e ne kadar gülersiniz mesela? Bu isim oldukça komik görünümlü bir Fransız şamdanı temsil ediyor ve uslanmaz bir flörtçü karakter. Bununla birlikte, davranışlarını analiz ederseniz, toz fırçası (Feather Duster) ile “flört ediş tarzı” daha çok cinsel tacize kaçan taraflara sahip.

Lumière’in hikayeye komik bir taraf sağlaması bekleniyor, ancak davranışları kadınları nesneleştiren bir zihniyeti de onaylar tarzda. Ya filmi izleyen küçük çocuklar? Bu onlara kadınlara nasıl davranılacağı konusunda nasıl bir ders veriyor? Ana karakterin adının güzellik ile ilgili olduğundan (Güzel) bahsetmiyoruz bile. Filmin kapsayıcı temasını düşünürseniz, bu biraz paradoksal bir durum, çünkü ana tema da gerçek güzelliğin içeride olduğunu işliyor. Bu sadece Çirkin karakterindeki canavar için mi geçerli peki?

Olay örgüsünün kendisi de sorgulanabilir. Çocuklarınızın bir kadının kaçırılması, onu kaçıran kişinin ona kötü davranması ve “ait olmadığı yere burnunu soktuğu için” onu bir odaya kilitlemesi hakkında bir hikaye izlemelerine izin verir miydiniz? Sonra, kaçıran kişiyle kaçırılan kadın karda oynayarak mükemmel bir gün geçirirler ve kadın onu kaçıran kişiye aşık olur. Bu herkes için harika bir mesaj mı? Güzel ve Çirkin filminde Disney’in romantik aşk versiyonu çok sorunlu bir ortamı yansıtıyor.

Küçük Deniz Kızı ve romantik aşklar konusu

Ne yazık ki, Küçük Deniz Kızı, farklı bir açıdan bakılmasını hak eden başka bir Disney klasiği. Ariel, hayatı ile ilgili ne yapacağını bilemediği için, kendisine dair her şeyi tanımadığı bir prensin kararına bırakıyor. Bu hikayede, Ariel, artık deniz kızı olmak istemiyor, bacaklara sahip olmak ve karada yürümek istiyor. Hepsi iyi ve güzel hayaller, ancak tek motivasyonu prensle birlikte olabilmek.

Filmde başka bir sıkıntılı mesaj daha var. Hikayenin antagonisti Ursula, Ariel’in sesine sahip olduğunda, buna neden olarak, “Oradaki adamlar pek dedikodu yapmaktan hoşlanmazlar … dedikodu yapan bir kızın sıkıcı olduğunu düşünürler! Evet karadayken kadınların tek kelime etmemesi daha çok tercih edilir ” önermelerini gösteriyor. Neyse ki, artık bunun doğru olmadığını ve kadınların erkeklerin istediğini yapmak zorunluluğu olmadığını biliyoruz, bu yüzden de, bu tür bir mesaj içeren filmlerden kaçınmak da akıllıca olacaktır.

Peter Pan

Çocukken, muhtemelen siz de Peter Pan ile Never Land’e uçmak istemişsinizdir. Ama Tinker Bell ve Wendy’nin neyi temsil ettiğini hiç düşündünüz mü peki? Bu iki karakterin davranış biçimi, kıskançlığın iyi bir şey olduğu mesajını veriyor. Bunu yapmak, birlikte olmak istediğiniz adam için savaştığınız anlamına geliyor.

Ancak kıskançlık kimse için iyi bir şey değil. Kıskançlığın yol açtığı tek şey acı. Bununla birlikte, hikayedeki dinamikler tam tersini söylüyor gibi görünüyor.

Kıskançlığın bu olumlu tasviri, Peter Pan‘ın hikayesinin daha fazla analizi hak ediyor olmasının asıl nedeni. Aslında bizler, küçük çocukları, ne kadar çok kıskanırsanız, birini o kadar çok sevdiğinizi anlatan bu fikre maruz bırakmak istemiyoruz. Bunun yerine, kıskançlığın insanları nasıl kötü hissettirdiği ve sevdiğiniz insanlara güvenmenin ne kadar önemli olduğu hakkında hikayeler anlatmalıyız.

Romantik aşklar için Peter Pan pek de güzel bir örnek sayılmaz

Disney’in romantik aşklar ile ilgili bu versiyonları zamana uyarlanmış durumda

Burada tartıştığımız filmlerin başka bir çağa ait olduğunu belirtmek de aslında bir anlamda önemli. Bir dereceye kadar, bu Disney filmleri, zamanın sosyal normlarının bir yansıması.

Neyse ki, Disney’in kadınları temsil etme biçimi, tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi değişti ve gelişti. Bu dönüşümün (ya da en azından değişme niyetinin) ilk ve net örneği Mulan filminde görülebiliyor. Bu film, bir kadının “olması gerektiği” kalıba uymayan genç bir kadını konu alıyor. Bu filmde, kadının kurtarılmasına da gerek yok. Aksine, kendisine ve başkalarına yardım edebiliyor.

Disney, bu anlamda, zamanın ve toplumun değiştiğini doğru algılıyor gibi görünüyor. Bu şekilde, gelişen normlara ayak uydurmak iyi bir fikir gibi olsa da, Disney’in, sahip olduğu etkiyi genç izleyicileriyle olumlu ve güçlendirici mesajlar paylaşmak için kullanma sorumluluğu da bulunuyor. Güçlerini iyilik için kullanmak üzere bolca fırsatları ve yükümlülükleri var da diyebiliriz.


Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.