Parkinson Yasası: Neden Bu Kadar Zamanı Boşa Harcıyoruz?

Parkinson Yasası: Neden Bu Kadar Zamanı Boşa Harcıyoruz?

Son Güncelleme: 15 Kasım, 2017

Cyril Northcote Parkinson, İngiliz devlet memuru olarak uzun yıllar çalışmış bir tarihçiydi. Biriktirdiği deneyim sayesinde, 1957’de “Parkinson Kanunu ve Yönetime Dayalı Diğer Çalışmalar” (Parkinson’s Law and Other Studies in Administration) başlıklı bir kitap yayınladı. Bu çalışmada, bir çok katmandan oluşan ünlü kanununu formüle etti.

Parkinson, devlet dairelerinde gerçekleştirilen çalışmaları yıllar boyu dikkatlice takip etti. Günlük tecrübelerine dayanarak, temel prensiplerini destekleyebileceği modeller bulmayı da başardı. Bu sayede Parkinson, aşağıda ifade edilen üç temel öneriye dayalı bir kanun geliştirdi: 

  • “Yapılacak bir iş, gerçekleşmesi için gerekli olan zaman dolana uzar.”
  • “Giderler, tüm gelirleri karşılayana kadar artar.”
  • “Gündemdeki konulara ayrılan zaman, önemi ile ters orantılıdır.”

“Hayatınızdan memnun musunuz? Eğer öyleyse, vaktinizi boşa harcamayın, çünkü hayatı güzel kılan zamandır.”

– Benjamin Franklin

Bu kanunun ilk ortaya çıkışından bu yana, uzmanlar, Parkinson kanununun geçerliliğini bir çok kez doğrulamıştır. Ayrıca, daha etkin bir kullanım adına, hem zaman hem de iş yönetimi açısından bir rehber olarak kabul edilmiştir.

Parkinson kanunu ve zaman yönetimi

Parkinson kanunundaki esas mevzu, zaman yönetiminin etkin bir şekilde gerçekleştirilmesini sağlamaktır. İlk kural şunu öne sürer: “Yapılacak bir iş, gerçekleşmesi için gerekli olan zaman dolana uzar“. Yani, bir işi yerine getirmek için bir saatiniz varsa, bir saatte o işi yapacaksınız demektir. Ya da bir aylık bir iş ise, o işi bir ayda tamamlamanız gerekir.

kadın ve saat taşıyan kuş

Gerçek şu ki, her gün bu yasanın geçerliliğine gün şahit oluyoruz. Örneğin, öğrencilere iki üç ayda tamamlamaları için bir proje ödevi verildiği zaman, öğrenciler yumurta kapıya dayanınca, yani o projenin bitiş tarihinden 24 saat önce başlayıp bitirirler. Ya da öğleden sonra bir tamamlamanız gereken bir işiniz varsa, o işe öğle saatlerine kadar başlamazsınız. Ve bu süre içerisinde daha önce hiş uğraşmadığınız işlere yönelirsiniz.

Bu ilke, Parkinson tarafından “Genişleme Kanunu” adı verilen başka bir varsayımla ilgilidir. Parkinson’a göre, bir işi yapmak için zamanınız varsa, yapmanız gereken her şeyi erteleme eğilimi içerisinde oluruz. Peki iyi de bu neden oluyor? Çünkü zaman çok göreceli bir kavramdır da ondan. Zamanın gerçekten geçmesinden daha da öte, bize göre nasıl geçtiği ile ilgilidir.

Parkinson, bir görevin tamamlanması için ne kadar çok zaman ayırırsak, o işin o kadar karmaşık hale geldiğini ve o işi tamamlamanın o kadar zorlaştığını ifade etmektedir. Eğer elinizde bol miktarda zamanınızın olduğunu fark ederseniz, ayrıntılara daha fazla odaklanırsınız ve konu iyice dallanıp budaklanır. İşin en küçük detaylarını bile bir şekilde halletmeye çalışırsınız. Bunun yerine, eğer aceleniz varsa, fazla detaylara takılmadan doğrudan “sadece gelirsiniz“.

Hepimizin taklit ettiği bürokratik dolambaçlar

Parkinson, aynı zamanda, en az önem arz eden konuların, en çok zaman çalan konular olduğunu fark etmiştir. Bu nedenle, üçüncü kanunu “Gündemdeki konulara ayrılan zaman, önemi ile ters orantılıdır” şeklindedir.

Görünen o ki, ilgi alaka gerektiren konular için ciddi bir tutum ve kesin yaklaşımlar gerektirmektedir. Bu nedenle, bu konular bazında zaman daha verimli bir şekilde kullanılarak ele alınır. Aksine, önemsiz konularda herkesin bir fikri vardır ve akla gelen her şey söylenir. Bu nedenle, bu konulara daha fazla zaman harcanır.

arka planda gazeteler ile ön planda duran sekreter kadın

Her ne kadar Parkinson kanunu bürokrasiden yola çıkarak oluşturulmuş olsa da, gerçek şu ki herkes bu kanunu pratikte uygulayabilir. Ve kanun, sadece zaman yönetimi için de geçerli değildir. Bunun yerine, harcamaların ya da fiziksel alanların düzenlenmesi gibi yaşamın diğer yönlerine de uzanabilir.

Parkinson, “Giderler, tüm gelirleri karşılayana kadar artar” fikrini savunmaktadır. Bunun anlamı, ne kadar para kazandığınızın bir önemi olmadığıdır; her zaman için iki yakanızı bir araya getirmenin zor olacağını ve hatta borca gireceğinizi de ifade etmektedir bu görüş. Bir kişi sabit bir gelir ile herhangi bir sorun olmadan, gayet mutlu mesut yaşayabilir. Geliri artarsa, o saatten itibaren hanesine artı olarak bir değer yazılacağı garantisi ortaya çıkmaz. Bunun yerine, cebinde hiç para kalmayacak şekilde yeniden bir maliyet hesaplamasına girer. Yani ne kadar kazanırsanız, o kadar harcarsınız.

Bütün bu kanunların sonucu, büyük bir verimsizlik seviyesinin ortaya çıkmasıdır. Zaman ve para hiçbir şeye yetmez. Bununla birlikte, yakından bakarsak, bunun sebebi, bu kaynakları yanlış yollar ile yönetmemizdir. Aslında, okuduğunuz bu makale, Parkinson’un önerisi üzerine yazılmıştır: Çalışmayı alt görevlere bölün ve bunları tamamlamak için bir zaman çizelgesi oluşturun. Sonuç: işinizi iki kat daha hızlı bitirmenizdir. Peki ne düşünüyorsunuz? Bunu denemek ister misiniz?

kuma karışan saat el üstünde duruyor

Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.