Dövüş Sanatları Bizi Nasıl Daha İyi İnsanlar Haline Getirir?
Dövüş sanatları öncelikle maneviyatla ilgilidir. Aslında savaş için tasarlanmış beceri ve tekniklerin aynı zamanda kişisel gelişim için de bir yol olması başta çelişkili gelebilir. Öte yandan, eğer buna doğru açıdan bakarsak öyle olduğunu görebiliriz.
Zihin her şeyi yönetir: bu, dövüş sanatlarının temel prensibidir. Eğer zihnimizi geliştirir ve kendimizi adarsak vücudumuz bazı becerileri edinme kapasitesine sahiptir. Benzer şekilde, gelişim ve (hem iç hem dış) huzurla ilgili değerler de bu uygulamanın bir parçasıdır.
Dövüş sanatlarında asıl savaş, kendimizle ve sınırlarımızla yaptığımız savaştır. Bu eğitim, kişisel gelişim ve potansiyelimizi sınırlayan şeylerin üstesinden gelmeyle ilgilidir. Her yeni başarı, içsel bir sürecin sonucunda elde edilir.
“Binlerce düşmanı yenmek iyidir, ama kendini yenebilen bir samuray en iyi savaşçıdır.”
– The Dhammapada
Tarih ve dövüş sanatları efsanesi
Dövüş sanatlarının tam olarak başlangıç noktasının ne olduğunu bilmiyoruz. Yalnızca, insanlar ve topluluklar olduğu sürece savaşın da var olduğunu biliyoruz. Bu yüzden de dövüş sanatlarının gelişmesine sebep olan o anın ne olduğu tam olarak bilinmemektedir.
Bununla birlikte, Çin’de dövüş sanatlarının başlangıcıyla ilgili bir efsane vardır. Efsaneye göre 475 yılında Bodhidharma isimli bir keşiş Güney Çin’e gelmiş. Bir mağarada dokuz yıl boyunca meditasyon yapmış. İnzivadan çıkınca “Shaolin” isminde bir manastır bulmuş ve oradaki keşişlerin yaşadığı fiziksel durumu görünce şok olmuş.
Bu keşişler sürekli meditasyon yapıyormuş ama vücutlarını tamamen unutmuşlar. Sonra Bodhidharma onlar için bir egzersiz düzeni oluşturmuştur. Ana fikir onların fiziksel durumlarını iyileştirmekmiş ama aynı zamanda onların etrafındaki hırsızlara karşı kenilerini savunması için de onlara yardım etmekmiş. Zamanla bu egzersiz düzeni gelişmiş ve şu an dövüş sanatları olarak bildiğimiz hale gelmiş.
Dövüş sanatlarının felsefesi
Dövüş sanatlarının asıl amacı savaş teknikleri öğrenmek değildir. Bunun yerine, içsel değerleri öğrenmektir. Hayatta bize gereken fiziksel becerileri ancak belli bir manevi seviyeye ulaşarak edinebiliriz.
Uygulanan her teknik ve yapılan her hareket yapan kişinin iç dünyasıyla ilgilidir. Örneğin:
- Bacaklar ve ayaklar, enerji akışının alçalıp yükseldiği noktalardır ve yaratıcı ve yıkıcı güce sahiplerdir.
- Eller ve kollar da sezgi, dinamikler ve denge ile ilgilidir.
Dövüş sanatlarında savaş, bir insanın gerçek yeteneklerinin ortaya çıktığı ekstrem bir durumdur. Burada, daha önce öğrenilen değer ve beceriler pratiğe dökülür ve sadece bir hedef vardır: yaşamı sürdürmeye devam etmek. Hem kendi yaşamınız hem de diğerlerinin yaşamı.
Maneviyat ve Zen
Birçok farklı türde dövüş sanatı olsa da bunlardan en geleneksel olanı Zen felsefesidir. Sembolik olarak bizi bağlayan kilitleri açmak için gerekli olan anahtarı arama sürecini temsil eder. Ayrıca, devamlı olarak her türlü bencilce düşünceleri de bir kenara koyma egzersizidir.
Dövüş sanatlarında Zen, dört seviyede farkındalık ve eylem içerir:
- Dış objelere karşı hakimiyet. Objelerin bilinç üzerindeki etkisini nötrlemek ve üzerimizde bir güç sahibi olmalarını engellemek amacındadır.
- Fiziksel vücuda karşı hakimiyet. Vücudu, her durumda zihne itaat edecek şekilde eğitme anlamına gelir.
- Duygulara karşı hakimiyet. Meditasyon aracılığıyla iç dengeyi sağlamak hedeflenir.
- Egonun reddedilmesi. Bu en zor öğretidir ve kendini tamamen unutarak her türlü bağ ve sınırdan kurtulmaktır.
Sizin de gördüğünüz gibi, dövüş sanatları, gelişmek ve daha tamamlanmış hissetmek isteyen insanlara yardımcı olur. Bugün bunları yapmak için inzivaya çekilmenize ya da toplumdan saklanmanıza gerek yok. Ama geleneksel psikolojik terapiden sonuç alamayan insanlar için ilginç bir seçenek olacağına eminiz.
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.