Logo image
Logo image

Akışına Bırakma Sanatı

4 dakika
Akışına Bırakma Sanatı
Tarafından yazılmıştır Valeria Sabater
Son Güncelleme: 21 Aralık, 2022

İnsanın hayatta bazı hayallerini, arkadaşlıklarını hatta bir zamanlar her şeyim dediği sevgilisini bırakmayı öğrendiği bir zaman vardır. Yine de, doğru olanın yine gelip bizi bulacağına inanırız. Farklı yüzlerle, yüzünde bir gülümsemeyle bize yeniden doğrulmamız için cesaret verecek olan farklı suretlerde gelecek bıraktıklarımız.

Edebiyatın daha çocukları, aslında olduğundan çok daha sık üzerinde düşünmemiz gereken birçok hayatta dersi bırakmış bize. Bunlardan biri de Lyman Frank Baum’un “Oz Büyücüsü” adlı eseri.  Bu unutulmaz yapıtta, devasa bir hortum tarafından yutulup hiç bilmediği yeni bir dünyaya savrulan genç bir kızla karşılaşıyoruz.

“Düne geri dönemem, çoktan bir başkası oldum.”

– Lewis Carroll

Oz dünyasına düştüğü ilk andan itibaren genç Dorothy’nin düşündüğü tek şey vardır: eve geri dönmek. Bu yeni ve dehşet verici duruma karşı duyduğu içgüdüsel korku yeni ve garip arkadaşları, gümüş ayakkabıları ve somut hedefi sayesinde biraz da olsa azalıyor: Oz büyücüsünü bulup onu eve göndermesini istemek. Bunun için ise yapması gereken tek şey sarı taşlı yolu takip etmek.

Pek çok macera ve bir o kadar da talihsiz olaydan sonra kahramanımız eve dönmek için ihtiyacı olan sihrin ve gücün kendi içinde olduğunu keşfediyor. Bununla birlikte, onun bu büyüleyici yolculuğu kişisel gücünü teker teker keşfetmesini ve aynısını yapmamız için bize de cesaret vermesini sağlıyor.

Her zaman kullanmaya alışık olduğumuz yolun dışına çıkmak en başta göründüğü kadar kötü değildir. Bazı şeylerin, planların, projelerin, arkadaşların, ya da tutkuların gitmesine izin vermek dünyanın sonu değil. Sonunda önemli olan bütün bu süreçte aldığımız yol ve öğrendiklerimiz olacaktır. Ancak bu şekilde geri dönmemizi, kendimize dönüşü mümkün kılabilecek sarı taştan yolu- ya da Budizmde bahsedilen o “Altın Patika”yı- takip ederek kişisel gelişimimizi tamamlayabiliriz.

Some figure

Kendi zamanımıza ve mekanımıza geri dönene kadar bırakmak nasıl olur öğreneceğiz

Andrea bir mühendis. Oldukça ince ve yaratıcı bir fikir sayesinde evcil hayvanların otomobilin arka koltuğunda güvenle seyahat edebilmesi için bir arka koltuğu ayarlayan bir yöntem geliştirdi. Bu projesini her anlatışında, yetersiz güvenlik önlemleri yüzünden ölen birçok hayvandan bahsetmeyi unutmuyor.

Şimdiye kadar yalnızca bir kişi Andrea’nın fikriyle ilgilendi. O da başta projeye olumlu yanıt vermesine rağmen iş yürütülmeye başlandıktan sonra, uygulanabilir olmadığını söyleyerek vazgeçti. Ancak kahramanımız işin peşini bırakmadı. Ne hayallerinden vazgeçti ne de çalışmaktan. Daha fazla çalışması gerektiğini anladı. Aynı derecede güvenliği sağlayacak daha uygun materyaller bulmayı, başka pazarlarda şansını denemeyi, başka yerlerde fikrini sunmayı düşündü…

Fırsatların bir gün yeniden döneceğini ama doğru zamanı ve yeri beklediğini biliyor. Projesinin bir gün hak ettiği değeri göreceğine emin olduğu için her gün yeni fikirler üretmeye, zaman ve emek harcamaya devam ediyor. Eninde sonunda onun başarılı olacağını biliyoruz çünkü ünlü düşünür Jose Antonio Marina’nın da dediği gibi “yetenek harekette yatan zekadır”. Bazen her şeyin bittiğini düşünsek bile, o sari patika önümüzde uzanıyor işte…

Some figure

Kaybetmek, olumsuz cevap almak, aynı çukura üç defa düşmek, yanılmak hatta dünyadaki en olmadık insana aşık olmak: hepsinin bir amacı var, bir ders almak. Yolumuza çıkan tüm zorlukların aslında bize kazandırdığı bir şey var. Çünkü her fırtınadan sonra biz sessizlik vardır. Tüm bunlar eninde sonunda bize güzel, güçlü ve her şeyden önemlisi istikrarlı bir hayat getirecek olanlar.

Dediğimiz gibi, fırsatlar eninde sonunda bize geri dönecek ve döndüğünde kesinlikle hazır olacağız.

Gitmesine izin verin, geldiğinde başka türlü olacak

Yıldızlar bize öyle uzak ki, en yakında olanın ışığının bize ulaşması bile yıllar alıyor. Bazen çok zaman önce patladıklarını, artık olmadıklarını unutuyor geceleri onları işaret edip göstererek mutlu oluyoruz.

“Başka yere bakma, kendine dön. Gerçek insanın kendi içindedir.”

– Saint Augustine

Tıpkı yıldızların ışığı gibi bize gelen her şeyin tek olmadığını biliyoruz. Bazen bir aşkı kaybedip daha tutkulu, daha sadık, daha parlak ve iyi bir tanesinin gelmesini bekliyoruz. Bazen ise bir fırsatın kaçmasına izin verip herhangi bir işaret, bir şansın gelip bizi yeniden bulmasını umuyoruz. Ancak bunların hiç biri beklediğimiz kadar hızlı ya da hayalini kurduğumuz kadar güzel olmuyor.

Sabırlı olmalı ve her zaman bize yeniden döneceklerini, ancak bunun farklı şekilde olacağını unutmamalıyız. Belki aşk yeniden döner ama daha sakin veya alışkın olmadığınız biçimde. Belki kaçırdığınız o fırsat da döner ama beklediğiniz kadar dikkat çekici ve parlak olmaz; yine de daha çok güzellik getirir.

Tüm bunlar tıpkı Oz Büyücüsü’nde Dorothy’nin giydiği gümüş ayakkabılar gibi. Her ne kadar filmlerinde ayakkabıları kırmızı görünse de, Baum’un gümüş ayakkabılar hayal etmesinin oldukça somut bir açıklaması vardı.

Some figure

Dorothy’nin ayakkabıları manevi büyümeyi temsil ediyor. Ayrıca daha net ve açık bir bakış açısına sahip olmakla bilgeliği temsil ediyor.  Kaybedip kazandığımız, hiçbir şeyin kalıcı olmadığı ve yolumuza çıkan şeylerin aslında birer armağan olduğu bir macera hayat. Önemli olan bu armağanları nasıl daha güzel hale getireceğimizi bilmek.