Tesadüf mü Yoksa Kader mi?

Tesadüf mü Yoksa Kader mi?
Gema Sánchez Cuevas

Yazan ve doğrulayan psikolog Gema Sánchez Cuevas.

Son Güncelleme: 04 Ocak, 2018

Tesadüfler daima merak ve hayranlık uyandırmıştır. Bazen, her şey açıklanamaz şekilde senkronize görünür ki, görünüşte birbiriyle ilgisiz iki durum birbirine uyar. Sonuç olarak, insanlar bu şans karşılaşmalarını her zaman daha yüksek bir güçle ilişkilendirerek, tesadüf veya kader olup olmadıkları konusunda bize merak ettirmiştir.

Şans da endişe ve soruların derin bir kaynağı olmuştur. Felsefeden gaiplere kadar pek çok farklı perspektiften incelenmiştir. Hayatın başlangıcından beri var olan bir güçtür. Neden doğduk? Neden bu aileye, bu ülkeye, bu koşullara doğduk da diğerlerine doğmadık? Bunu açıklayabilecek bir şey var mı yoksa kader basitçe kaotik ve çözülemez mi?

“Şans diye bir şey yoktur ve bize görünen en ufak bir kaza bile kaderin en derin kaynağından doğar.”

– Friedrich Schiller


Hem kader hem de tesadüf birçok teorinin yükselmesine sebep olmuştur, istatistik tarafından desteklenenlerden doğaüstü müdahalelere kadar uzanır. Geri kalanlar arasında psikolojide bir isim ön plana çıkmaktadır: Carl Jung. Freud’un ilk takipçisi olan psikanalist ve kendi düşünce okulunun kurucusu, çalışmalarının çoğunu bu olaylara ayırmıştır. Senkronun ilginç konseptini varsayan kişi oydu.

Tesadüf ve kader ile ilgili ne söylenmiştir?

Tesadüf ve kader hakkında soru soran ilk kişilerden biri de tıbbın babası Hipokrat’dı. Bu bilge Yunan doktora göre, evrenin tüm bileşenleri “gizli yakınlık” ile bağlantı kuruyordu. Başka bir deyişle, her şeyi açıklayan yasaların var olduğuna inandı, sadece onları henüz bilmiyorduk.

evren beyin

Ünlü bir Alman filozof Arthur Schopenhauer, benzer bir şey düşünüyordu: Birinin kaderi her zaman diğerinin kaderine göre ayarlanır ve her biri kişi kendi dramasının anlatıcısı iken, aynı anda diğer bir kişinin dramasında bir rol oynar. Bu bizim kavrayışımızı aşan bir şeydir. “

Sigmund Freud ile birlikte “kolektif bilinçaltı” kavramı konuda yer almaya başladı, Carl Jung da buna kesin bir form verdi. Bunu, farkındalığımızın ötesinde bir içerik olarak tanımladı ve tüm insanlarda ortak olduğunu söyledi. Bu, farkında olmadığımız anıları, fantezileri ve arzuları içerir, ancak hepimizde mevcuttur. Kolektif bilinçaltı, insanlar arasındaki bilinçdışı iletişimin kaynağı olup, tesadüfler dediğimiz şeyleri de açıklayacaktır.

Daha sonra, psikoanalist, “geçici olayların geçici olarak raslantısal ortaya çıkması” olarak tanımladığı eşzamanlılık kavramını geliştirdi. Diğer bir deyişle, iki olayın birleşmesi, hangisi diğerine sebep olduysa olsun, tamamlayıcı bir durum. Zamanla Jung’un kuramları büyülü bir düşünceye dönüştü.

Kader var mıdır gerçekten yoksa uydurulma mıdır?

Jung’un teorisi çok cazip olmakla birlikte, tesadüf ve kaderi açıklayabilen tek şey değildir. Psikoanalizin babası Freud ve Jung’un öğretmeni için, tam tersi olmuştur. Ona göre, kader gerçekten yoktur. İnsanlar, inatçı bir ısrarla gerçekleşen her şeye anlam vermek için kaderi yaratanlardır ve aynı zamanda bu sebepten dolayı da nevroz insanların travmatik durumları tekrar etmelerine neden olur.

dağılan uçuşan hindiba

Klasik psikanaliz için hiçbir şey kendi başına bir anlam taşımamaktadır. Arzuları ve travmaları üzerine, buna anlam yükleyen insanlardır. İnsanlar anlam olmayan yerde tesadüflere anlam yükleme eğilimindedir. “Birine çarptığım anda sokakta yürüyordum ve bu kişi hayatımın aşkı oldu.”. Tabiki, aynı şey farklı zamanlarda 30 kez yaşandı ama hayatının aşkı olduğu ortaya çıkmadı. Aslında, “hayatımın aşkı” fikri de bir fantazi olabilir. Güzel, ama fantazi.

Nörobiyologlar beyinde dopamin artışı olduğunda, insanların her şeyde bir şablon görme eğilimini artırdığını fark etmişlerdir ve bu da, insanların hatalı bir şekilde anlam olmayan tesadüflere anlam yüklemesine, bazen aslında alakasız olan şeylerle arasında ilişki kurmasına sebep olmuştur.

Belki de kader olarak gördüğümüz durumlar, bilinçaltının yönlendiren eli yüzündendir. Farkında olmadan, belirli durumlarda olmaya ya da belirli tecrübelere sahip olmaya çalışırız. Düşündüğümüz gibi belki insanoğlu kaderden o kadar da uzak değildir. Bilinçsiz fantazilerimiz ve arzularımız, kader dediğimiz şeyi tasarlayan şeylerdir. Sadece ona sihirli bir ton vermek bize bir miktar tatmin verir.

deniz mi gök mü

Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.