İlgi Çekici Yedi Felsefi Teori

İlgi Çekici Yedi Felsefi Teori
Sara Clemente

Yazan ve doğrulayan Psikolog ve gazeteci Sara Clemente.

Son Güncelleme: 22 Aralık, 2022

Felsefeyi, okuldaki en sıkıcı konulardan biri olarak hatırlarsınız belki. Yine de felsefe gündelik hayatlarımızın temel bir parçasıdır. Felsefi teoriler kim olduğumuz ve nereye gittiğimize dair düşünmeye davet eder.

Felsefe, düşünmeyi ve tefekkür etmeyi öğretir bize. Yerleşik bilgileri sürekli sorgulamayı, hipotezleri doğrulamayı ve çözümler aramayı öğretir. Aslında, öyle önemlidir ki Birleşmiş Milletler 16 Kasım’ı Dünya Felsefe Günü olarak ilan etmiştir.

Felsefi teoriler, akımları, düşünce ekollerini, inançları hatta bilimsel kanunları birleştirir. En ilginçlerinden bazılarının üstünden geçeceğiz şimdi. Siz bu teorilerden kaçınız duydunuz peki?

Pisagor Teorisi

Üçgenlerin doğru açılarıyla alakalı olan Pisagor teoremini duymuşsunuzdur muhtemelen. Bununla birlikte, Pitagorasçılık aslında M.Ö 6. yüzyıldaki temel bir felsefi ve dini akımdı.

Kurucusu Samoslu Pisagor idi. İlk saf matematikçi ve tarihteki en önemlilerden biri olarak anılmıştır. Din ve bilimin iki ayrı varlık olmasından ziyade aynı yaşam tarzının iki ayrılmaz aktörü olmasından yanaydı.

Astrologlar, müzisyenler, matematikçiler ve filozoflardan oluşan bu düşüncenin en sıkı inancı her şeyin özünde sayılardan ibaret olduğuydu. Bu da doğadaki herşeyin numerik kuralları takip ettiğine dair bir inançtı. Fakat bu teori matematik öncülüğünde ilerlese de derinlemesine mistik bir özelliğe de sahipti.

pisagor ve felsefi teorisi

Epikürcü okul ve dindaşları

Samoshis’li Epikür bu felsefi akımı M.Ö. 4. yüzyılda başlattı ve sonrasında da Epikürcüler tarafından devam ettirildi. Bu teorinin ana ilkesi hazzın peşinden gitme aracılığıyla mutluluk arayışıdır. Haz ve mutluluk kavramlarının her ikisini de acının ve ıstırabın olmayışı olarak yorumlamışlardır.

Mutluluğa sahip olmak için, sarsılmazlığa (ataraksiya) ulaşmanızı sağlayan 3 tip haz ayırt etmişlerdir. Dinginlik hali, rahatsızlığın yokluğu, zihin ve beden arasındaki mükemmel denge.

Epikür, kendi bakış açısına göre Tanrı’nın varolmadığını ifade etmiştir. Düşüncesi şuydu: Tanrı iyidir ve uludur fakat insanoğlunun başına kötü şeyler gelip durmaktadır, iyi insanların bile. Neden?

Bakış açısına göre iki olası mantıksal sonuç ortaya çıkar. Ya Tanrı kötü olayların olmasına müsaade ettiği için iyi değildir, veya ulu değildir çünkü bu kötü şeylerin olmasını engelleme yeteneğine sahip değildir. Her iki durumda da, Tanrı’nın varlığı feshedilir. Yine de mantık, bu tip konularda her zaman en iyi yaklaşım değildir, peki siz Epikür’ün bu çıkarımıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Anselmus’un Skolastik Teorisi

En tartışmalısı olmasa bile skolastisizm, heterojenliği nedeniyle en ilginç felsefi teorilerden biridir. Kökenleri Yunan-Latin, Arap ve Yahudi akımlardan gelmektedir ve ortaçağ düşüncesinin boyunduruğu altına girmiştir. Ana fikri ise mantığın inanca boyun eğmesi ve ikisi arasında bir uyumluluk olmasıdır.

“Anlamak için inanmak.”

– Anselmus

Bazı yazarlar bu teoriyi fazlasıyla durağan olarak gözden çıkarıp konulara ezbere dayalı bir şekilde yaklaştığını söylemiştir. Bu da geleneksel eğitim yöntemlerine dayalı olmasından ötürüdür. Fakat, felsefi yönleri sadece bir grup teolojik dogma olmakla kalmaz aynı zamanda mantık ile inancın ortak bir çalışmasıdır. Amacı gerçekliği insan perspektifinden anlamaktır.

descartes ve felsefi teorisi

René Descartes’ın Rasyonalist Teorisi

Cogito ergo sum (Düşünüyorum, öyleyse varım). René Descartes‘ın bu cümlesiyle en ünlü felsefi teorilerden biri olan rasyonalizmi özetleyebiliriz. Mantığın hakikatın kökeni olduğunu ve sadece mantık ile hakikate ulaşılabileceğini öğretir. Tüm dogmalar ve inançları böylelikle reddeder ve hisler ile bilinçaltı dünyasına onları “şüpheli” olarak nitelendirerek karşı çıkar.

Bu Fransız matematikçinin hayatı oldukça gariptir. Çocukluğundaki sağlık problemleri nedeniyle uzunca bir vaktini yatakta bitkin bir vaziyette geçirmek zorundaydı. Bu da ona dünyayla ilgili varsayımlarda bulunmak için imkan tanıdı. Birkaç yıl sonra ise felsefi akımının temellerini attı.

Avrupa, 17. ve 18. yüzyıllarda oldukça gelişmişti ve rasyonalizm, bilgiye ulaşmanın tek yolunun metodik şüphe olduğunu öne sürmektedir.

İdealizm’in iki tipi

Descartes, Berkeley, Kant, Fichte (öznel idealizm) veya Liebniz ve Hegel (nesnel idealizm) ile birlikte bu akımın ana temsilcilerinden bazılarıdır.

Bu, en çok yararlandığımız felsefi teorilerden biridir. Birine kim bilir kaç kere “çok idealistsin” demişizdir acaba? Fakat gerçekten ne anlama geldiğini biliyor muyuz? Aslında gerçeklikle çok az bağlantısı vardır çünkü idealizm dünyayı ve hayatı mükemmel birer ahenk modeli olarak değerlendirmektedir.

Her şeyi gerçekte olduğundan daha iyi değerlendirirler. Her şeyi mükemmel olarak betimleyip onlara aslında sahip olmadıkları özellikler atfederler. Bu akımın bir sonucu olarak bu tip davranış biçimlerine “idealize etmek” denmektedir.

Şeyler, içinden baktığınız camın rengindedir.

İki farklı akım olsa da, her ikisi de objelerin, zihin onların varlığından haberdar değilse varolamayacağı konusunda hemfikirdir. Dış dünyanın insan zihnine bağlı olduğunu iddia ederler. İdealizm, irrasyonel, geleneksel ve duygusal değerleri yüceltir.

Nietzsche, tanrı öldü

Nietzsche’nin Nihilizm teorisi

“Tanrı öldü”. Bu cümleyle Nietzsche, 19. yüzyılın anlayışını ortaya çıkaran en keskin hicivlerinden birini kavramsallaştırır. Hakim kavramlarının tarihçesini çıkararak, Batı toplumunun kapsamlı bir eleştirisini de yapmıştır.

Bu filozof, şair, müzisyen ve Alman filolog için dünya nihilizmin derinliklerine batmıştır. Sonlanmamak için ise bunu aşması gerekmektedir. Burada en yüksek ahlaki değerlerimizin düşmesine referans vermektedir. Bu, “bir zamanlar en yüksek değerler olarak görülenlerin hükümsüz hale gelmesi” teşebbüsünde bulunan tarihsel bir süreçtir. Sonrasında gelen birçok düşünür Nietzsche’yi kendi fikirleriyle çelişmekle suçlamışlardır. Nietzsche ise çalışmalarında, okuyucuyu aynı konunun farklı yüzlerini değerlendirmeye itmek için farklı bakış açıları kullandığını söyleyerek kendini savunmuştur.

Lao’nun Tao teorisi

Tsa Lao Tzu, Buddha, Pisagor ve Konfüçyüs’ün çağdaşıydı. Fakat doğum ve ölümüyle alakalı detaylı bilgiye sahip değiliz. Tao iki ideogramdan oluşmaktadır: baş ve yürümek. Bu nedenle, anlamını ilerleyen adam, sürekli yürüyen ve kendi yolunu keşfeden adam olarak yorumluyoruz. İçinde bulunduğu bağlama dayanır felsefi, kozmolojik, dini veya ahlaki koşullarda ortaya çıkmaktadır. Dinamizm ve düalizme dayanmaktadır: yin ve yang gibi zıtların birbirini tamamladığı düşüncesi.

“Koşanlar kementle tutulur, yüzenler ağ ile yakalanır, uçanlar ok ile vurulur. Ancak bulutlara binen rüzgarla dolaşan bir yere inip bir göğe çıkan ejderha ile nasıl baş edilir bilemiyorum. Bugün Lao Tse’yi gördüm ki o ejderhaya benziyor.”

– Konfüçyüs

Bu felsefi teoriler incelemesi yüzyıllar içinde düşüncenin nasıl değiştiğini gösteriyor. Birçok dogma ve hipotezin de günümüze kadar geldiğini de gösteriyor. Hakikatın bilgisi, insan zihninin çocukluktan olgunluğa insan zihninin geçişi gibi gelişmiştir.


Tüm alıntı yapılan kaynaklar, kalitelerini, güvenilirliklerini, güncelliklerini ve geçerliliklerini sağlamak için ekibimiz tarafından derinlemesine incelendi. Bu makalenin bibliyografisi güvenilir ve akademik veya bilimsel doğruluğa sahip olarak kabul edildi.



Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.